'LAİKLİK ARTI ELEKTRİK' !.
Atlla İlhan
12 Temmuz 1994
Bizde Humeyni de, İran İslam Cumhuriyeti de, radikal dinci sayılmaktadır; Olivier Roy öyle saymamış, onları İslamcı siyasi hareket içinde incelemiş, çünkü ona göre, Suudi ya da Cezayir Radikal dinciliğinin altında, siyasi İslamcı hareketin başansızhğı yatıyor.
Humeyni Laik filan değildir ama, şeriatla yetinmez, bir anayasa yapar, siyasi meşruiyetini bu anayasadan alır; kadını - örtünerek de olsa- sosyal hayatın
dışında yaşatmaz, ona hem dışarda yaşama ve çalışma, hem kamu hizmetlerine katılma hakkını tanır; gerçekte bu tavır, Batı teknolojisi ve üstünlüğü karşısında, üçüncü dünyacı tam bir bağımsızlık hareketinin, ya da ulusal kimlik mücadelesinin, belki de dinsel bir çerçeve içersinde meydana çıkışıdır.
İşte burada İran'daki Humeyni hareketinin, emperyalizmin zora başvurup devirdiği üçüncü dünyacı Musaddık hareketini takip ettiğini, üstelik artık ClA'den maaş aldığı saptanmış Şah'a karşı gerçekleştirildiğini unutmamak lazım. Şah, sömürgeci Hıristiyan Batı'nın, 'komprador alafrangalığını' temsil etmekteydi; bu bakımdan Humeyni ve hareketi bir yerde III. Selim'e başkaldırmış ve iktidan ele geçirmiş bir 'irtica' hareketidir; şu farkla ki, Şeriat'la yetinmeyip üçüncü dünyacı bir bağımsızlığa ve sanayileşmeci bir kalkınmacılığa sahip çıkıyor.
Başarabiliyor mu, o ayn bahis!
Olivier Roy'ya göre ülkemizdeki İslamcı hareket doğrudan doğruya Nizam Partisi'nden başlayıp, Refah Partisi'ne ulaşan çizgide yer almıştır.
Hareketin önde gelenleri, laik öğretimden geçmiştir, Batı teknolojisine, dolayısıyla sanayileşmeye hayrandır; onların mücadelesi de siyasi eylem yoluyla iktidan ele geçirmek, emperyalist Batı'nın gizli Hıristiyan yozlaştırmasına karşı bağımsızlığı ve kimliği muhafaza etmektir.
O kadar mı, hayır! Refah Partisi de, ardılı olduğu öteki İslamcı partiler gibi, büyük ve ciddi bir sanayileşmeden yanadır, böylece Türkiye'yi tekrar cihan devleti yapacağına inanıyor.
Tabii Refah'ın sorunu, İslamcı siyaseti laik bir devletin mevzuatı içinde gerçekleştirebilmek sorunu; bu da hareketi ciddi bir ikilem içinde bırakıyor;
laik çerçeveyi kabul ederse Refah Partisi, Avrupa'daki Hıristiyan demokrat partilerin Türkiye'deki muadili olur, bireysel ve bireyci bir dindarlıkla, sınırlı
bir muhafazakârlıkla yetinir; anayasal laik düzeni bozamaz, bozmayı da düşünemez; bu takdirde şeriatı uygulayabilmesi imkân dışında kalır; aksi takdirde laik cumhuriyet mevzuatı içinde tartışma gündemine getirir.
Dahası, son gelişmeler aslında Refah Partisi'nin de mütecanis (türdeş) bir parti olmadığını, içindeki geleneksel İslamcısından, çağdaş İslamcısına, çağdaş İslamcısından köktendinc isine, bir sürü eyilimi barındırdığını ortaya koymuştur.
Öyle görünüyor ki, tartışmalar ve olaylar, sonunda Refah Partisi'ni ya bütünlüğünü koruyarak Müslüman demokrat bir parti olmaya götürecek, ya da hareket çeşitli eyilimlere göre çeşitli marjinal partilere bölünecektir.
Fakat asıl önemli olan, başka bir şey!
Olivier Roy İslamcı hareketi bir formüle bağlarken demiş ki:
"Şeriat artı Elektrik", yani çağdaş gelişme düzeyi, sanayi teknolojisi ve şeriat!
Bu bir hayal, başarılamayacağı önceden belli bir ütopia!
Nedeni de çok açık ve çok seçik, öyle İran'ın ekonomik zorluklar içinde yerinde saydığına filan bakmaya gerek yok; bakılacak yer, hem hayran hem de şiddetle karşı olduklan Batı medeniyeti ve teknolojisi!
Olivier Roy'nın formülünü kullanarak diyebiliriz ki, Batı medeniyeti, 'Hıristiyan şeriatı artı elektrik' formülüne göre gerçekleşmedi;
Olivier Roy'nın formülünü kullanarak diyebiliriz ki, Batı medeniyeti, 'Hıristiyan şeriatı artı elektrik' formülüne göre gerçekleşmedi;
Batı ancak laik olduktan, yani bilimsel gelişmeyi kabul edip, pozitif bilimleri üretim teknolojisine uygulayarak, o medeniyete ve o teknolojiye ulaşabiliyor; bir bakıma, Hıristiyan şeriatını ve din düşüncesini, bireyin vicdanına bıraktıktan sonra! Şu halde o başarının, formülü bellidir ve şudur:
' Laiklik artı Elektrik '!
Türkiye Cumhuriyeti'nin başarısı, bu formülü, bütün öteki İslam ülkelerinden önce, keşfedebilmiş olmasında değil midir?
***