HAZAR HAVZASI’NDA ENERJİ DİPLOMASİSİ BÖLÜM 2
1.2.2. Küresel Aktörler
Roosevelt’in petrol karşılığında Suudi Arabistan’a askeri koruma sağlamayı üstlenmesinden sonra enerji güvenliği ABD dış politikasında temel unsurlar dan biri haline gelmiştir. 1980’de Carter doktrininin ilanı ile Orta Doğu’da enerji güvenliğine herhangi bir tehdit söz konusu olduğunda Amerikan askeri müdahalesi öngörülmekteydi. Hazar petrol kaynaklarının, Basra Körfezi kaynakları kadar zengin olması, Hazar’ın ABD için bir diğer stratejik bölge, hatta çıkar sahası haline gelmesine sebep olmuştur. Bölge ülkeleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, ABD, öncelikle bu ülkelerin, Sovyet mirası olarak kitle imha silahlarına sahip olmalarından dolayı endişe duymuştur. Bu yüzden ilk hedefi, ekonomik ve siyasi baskı uygulayarak, bölgeyi silahlardan arındırmak şeklinde belirlenmiştir. ABD’nin eski Sovyet Cumhuriyetleri ile ilgili öncelikleri, bu ülkelerin uluslar arası sisteme entegre olmaları ve enerji kaynaklarının güvenli bir şekilde uluslar arası pazarlara taşınmasıdır. Bu amacı gerçekleştirmek içinse, bağımsızlığını yeni kazanan ülkelerin, piyasa ekonomisini benimsemelerini ve demokratik bir yapıya sahip olmalarını desteklemektedir.
Azerbaycan ve Kazakistan doğalgaz kaynaklarından faydalanmak için antlaşmalar imzalayan Amerikalı şirketler, bu sayede ABD’nin Orta Doğu’ya olan bağımlığını azaltmak istemişlerdir. 1994’te Asrın Antlaşması ile beraber, Amerikalı şirketler, Hazar petrollerinin işlenmesi ve pazarlanmasına ilişkin projelerde önemli paylara sahip olmuşlardır. 21 Temmuz 1997’de ise ABD Dışişleri Bakanlığı, Hazar’ı “sorumluluk sahası” olarak gördüklerini ilan etmiştir. Bir diğer deyişle, ABD, Hazar’daki enerji kaynaklarının güvenliğini sağlanmasın da sorumluluk aldığını ilan etmekteydi. Enerji nakil hatlarında doğu-batı koridoru projesini destekleyen ABD, yeni bağımsız olan devletler üzerinde İran etkisine karşı Türk modelinin yerleşmesini öngörmekteydi. Kendi açısından “dost” olmayan ülkeler aracılığıyla enerjinin taşınmasına ve enerji akışının durmasına sebep olacak çatışmaların çıkmasına engel olma stratejisi gütmektedir.
Hazar bölgesinde hâkimiyet kurmak isteyen ABD, tek taraflı veya çok taraflı antlaşmalar yoluyla bu amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Bu antlaşmalar arasında, Azerbaycan’la ve Kazakistan’la imzalanan ve Hazar Denizi’nde ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirilmesini öngören ve Hazar Koruma Programı gibi hava, deniz ve kıyıların karşılıklı kontrolünü taahhüt eden askeri antlaşmalar da vardır. Bunun gibi barışı koruma ve kriz yönetimi sağlamak amacıyla yürürlüğe girmiş olan askeri yardım programı Barış İçin Ortaklık da, ABD’nin bölgede etkin rol oynamasını sağlamaktadır. 1997’de Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova arasında imzalanan, 1999’da Özbekistan’ın katılımıyla örgüte dönüşen ve Avrupa ile Asya arasında bir ulaşım koridoru oluşturarak, Hazar petrollerinin güvenliğini sağlamayı hedefleyen GUUAM, ABD tarafından desteklenmiştir. Aynı yıl, bölgede Rusya’nın katılımı olmadan ilk kez uluslar arası nitelikli bir askeri tatbikat düzenlenmiştir. GUUAM aracılığıyla, Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasında etkisini azaltmak ve yeni kurulan devletlerin bağımsızlıklarını güçlendirmeleri amaçlanmıştır.24 11 Eylül saldırılarından sonra bölgeye
askeri açıdan yerleşme imkânı bulan ABD, politik ve ekonomik olarak hiç olmadığı kadar bölgeye etki etmeye başlamıştır. Saldırılardan sonra enerji
kaynaklarının taşınmasının yanı sıra, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da güvenliğin sağlanması da ABD’nin bir diğer stratejik hedefi olmuştur. Bu politikalar vasıtasıyla bölge devletleri üzerinde güvenliğe dayalı bir baskı unsuru oluşturmakta ve ekonomik çıkarlarını azami seviyeye ulaştırmaktadır. Terörle mücadele kapsamında Afganistan’a düzenlenen müdahalede, Özbek, Kırgız, Tacik ve Kazak havalimanları ABD uçaklarına açılmış, Rusya ile de aynı konuda işbirliği söylemleri gündeme gelmiştir. Günümüzde Kırgızistan’da ABD’nin askeri üs sahibi olması, bölgedeki Amerikan varlığını güçlendiren önemli bir faktördür.
Hazar bölgesinde enerji arzından faydalanmak isteyen ve enerji politikalarına dahil olmak isteyen bir diğer devlet ise Çin’dir. Hızla büyüyen ekonomisiyle, 90’lara kadar, petrolde kendine yeten bir ülkeyken, günümüzde enerji ithali yapan bir ülkeye dönüşmüştür. 1978’den 2004’e kadar enerji tüketimi %245 oranında artarken, enerji üretimi %194 oranında artmıştır. Sanayileşme ve kentleşme hızla artarken ulusal kaynakların yeterli olamayacağı gözlenmekte dir.25 Bu sebeple de Hazar petrollerinden ve doğalgazından faydalanmak için stratejiler geliştirmektedir.
Çin, sınır sorunları çözmek amacıyla, 1996 yılında, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kurulmasına öncülük etmiş ve Uygur bölgesinin istikrarlaştırılması ile
radikal hareketlerin engellemesini hedeflemiştir. Çin enerji ihtiyacını stratejik güvenlik sorunu olarak algılamaktadır. Rusya gibi Çin de ABD’nin bölgedeki nüfuzunu kırmak istemektedir ve Kazakistan ile Türkmenistan’da enerji kaynaklarına yönelik projelerde etkin çaba göstermektedir. Orta Asya hidrokarbon kaynaklarını enerji ihtiyacı için öncelikli olarak gören Çin, Rusya’nın petrol ve doğalgaz dağıtım yollarını elinde bulundurmasından ve
bölge ülkeleri üzerinde baskı kurmasından ekonomik çıkarları zedeleneceği düşüncesiyle, son derece rahatsızdır. Ancak Orta Doğu’daki enerji
kaynaklarının üretim ve dağıtımının ABD’nin kontrolünde olması nedeniyle, Orta Asya ülkeleri ve Rusya ile projeler geliştirmeyi tercih etmektedir.
Yükselen bir diğer devlet olan Hindistan da Çin gibi giderek artan nüfusu ve enerji ihtiyacını karşılamak için, istikrarsızlaşan Basra Körfezi’ne olan
bağımlılığını azaltmak için Hazar bölgesine yönelmiştir.26
Avrupa Birliği’nin enerji politikalarının üç temel belirleyicisi vardır: rekabet gücü, enerji arz güvenliği ve çevrenin korunması. Bu amaçlar için enerji tüketiminde kömürün payını koruyarak, doğalgazın payını arttırmak, nükleer enerji santrallerinin güvenliğini azami ölçüde sağlamak ve yenilebilir enerji kaynaklarının payını arttırmak temel önceliklerdir. AB’nin dış enerji kaynaklarına bağımlılığının artması sonucu, Orta Doğu, Hazar bölgesi ve Rusya ile yakın ilişkiler kurulmaktadır. Enerji güvenliğini sağlamak ve sürdürülebilir kalkınmayı devam ettirmek amacıyla, tek bir Avrasya enerji pazarı oluşturmak istemektedir. Bunun için de çoklu boru hatları politikası izleyerek, enerji ithalatında kaynak çeşitliliği yaratmayı düşünmektedir.27
Enerjinin stratejik önemini 1973 petrol krizinden sonra gündemine alan AB, imzaladığı tüm antlaşmalara enerji işbirliğini de dâhil etmektedir. 1991
yılında Avrupa Enerji Şartı’nı kabul etmiş ve Komisyon 29 Kasım 2000 senesinde enerji tedarikinin güvenliği ile ilgili Yeşil Kitabı yayınlamıştır. Bu kitabın en önemli ayağını çevrenin korunması oluşturmaktadır. 2006 yılında ise kalıcı, rekabet içinde, güvenli enerji stratejisi, AB tarafından onaylanmıştır. Phare, Mercosur, Tacis programlarıyla enerji işbirliklerini teşvik eden AB, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin de enerji politikaları üretmelerini desteklemek için Synergy programını ortaya koymuştur.28
AB ekonomik temelli olan yardım programlarıyla Hazar bölgesinde istikrarın ve enerji güvenliğinin sağlanması için adım atmıştır: TACIS (BDT ülkelerine yönelik teknik yardım programı), TRACECA (Avrupa-Kafkasya-Orta Asya ulaştırma koridoru) ve INOGATE (Avrupa’ya ülkeler arası gaz ve petrol taşınması programı). Diğer yandan da Rusya ile 2005 yılında AB-Rusya Enerji Diyaloğu’nu başlatmıştır. Rusya da AB üyeleriyle ikili antlaşmalar imzalayarak Avrupa’daki etkinliğini arttırmayı başarmıştır. Ayrıca Baltık Denizi Boru Hattı (Kuzey Akım) ile Rus doğalgazının Avrupa’ya doğrudan taşınması öngörülmektedir. 13 Temmuz 2009’da imzalanan Nabucco Projesi ile de Gürcistan ve İran çıkışlı Hazar
doğalgazının, Türkiye ve Bulgaristan üzerinden Avusturya’ya taşınması planlanmaktadır. Bu proje Avrupa’nın çoklu boru hatları aracılığıyla enerji
arz güvenliğinin sağlanması ve tek bir Avrasya enerji pazarı oluşturma stratejisinin önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
Görüldüğü gibi, Hazar petrol ve doğalgazı, her kıtadan devletin ilgisini çekmektedir. Kimi devlet askeri olarak bölgeye yerleşip kazanç sağlama
yoluna gitmekte, kimisi ise kaynak sahibi ülkeler üzerinde siyasal yollardan baskı kurmaya çalışmaktadır. Enerji, gerek kaynak sahipleri gerek ulaşım
sağlayan devletler açısından ekonomik ve siyasal getirileri olan bir unsurdur. Ancak enerjinin bütün devletlere aynı şekilde kalkınma sağladığını
söyleyebilir miyiz?
2. ENERJİNİN SİYASAL VE EKONOMİK KALKINMAYA ETKİSİ
Enerji kaynaklarına sahip olan ülkenin siyasal ve ekonomik kalkınmışlık durumuna göre, enerjiden sağlanan getirinin değeri değişmektedir. Enerji
kaynakları bir ülkenin uluslar arası arenada söz sahibi olmasını, olaylara yön vermesini sağlayabilmektedir. Ancak Hazar bölgesinde, bağımsızlığını 1991
yılında kazanmış, demokrasi ve pazar ekonomisine geçmeleri batılı güçler tarafından desteklenen, bir yandan da Rusya’nın etkisinden kurtulmaya
çalışan devletler için durum biraz daha farklıdır. Bu ülkeler kimi zaman ekonomik açıdan sömürülmekle karşı karşıya kalırken, kimi zaman siyasal olarak istikrarsızlıklarla baş etmek zorunda kalmaktadırlar. Hazar kaynaklarının uluslar arası pazarlara taşınmasının hem Türkiye açısından hem de bölge ülkeleri açısından etkilerini inceledikten sonra, bölgenin en zengin kaynaklarına sahip Azerbaycan’ın bu zenginliğini ne şekilde kullandığını göreceğiz.
2.1. Geçiş Bölgesi olarak Türkiye
Türkiye, nüfusu, coğrafi konumu ve iç kaynaklarıyla, stratejik öneme sahip bir ülkedir. Gerilimin her an tırmanışa geçebildiği, Kafkasya, Orta Doğu ve
Balkanlar bölgesinin tam ortasında bulunan, bölgesinde çeşitli işbirliği örgütlenmelerine ön ayak olmuş güçlü bir ülke durumundadır. Adı geçen
bölgelerle, tarihi ve kültürel bağları dolayısıyla da sadece doğu batı ekseninde değil, tüm bölgeler arasında bir köprü ve aracı rolü de üstlenmektedir.
Soğuk Savaş’ın ardından değişen konjonktür ve çeşitliliği artan tehditler, yeni bir dünya düzeni oluşmasına sebep olmuştur. Bu yeni dünya düzeninde de, dış politikayı etkileyen en önemli unsurlardan biri enerjidir. Özellikle gelişmiş ülkelerin artan enerji ihtiyacı ve sınırlı kaynaklar, gözlerini petrol ve doğalgaz açısından zengin alanlara çevirmelerine sebep olmaktadır. Orta doğu, Kafkaslar-Hazar ve Rusya’nın enerji tedariki açısından önemleri göz önünde tutulduğunda, belki de en merkezi konumdaki ülke Türkiye olmaktadır. Türkiye, Avrupa ve bu bölgeler arasında siyasi ilişkiler bağlamında da köprü görevi üstlenmiştir.
Hazar Havzası, Türkiye-Amerika ilişkileri için bir işbirliği sahası olurken, genel niteliği “ekonomik işbirliği ve siyasi rekabet” olan Türkiye-Rusya ilişkilerinde, özellikle enerji nakil hatları konusunda, rekabetin en yoğun yaşandığı bölge olmuştur. Türkiye bölge ülkeleriyle askeri işbirliğini geliştirmeye çalışırken, Kafkasya İstikrar Paktı gibi girişimlere de öncülük etmektedir. NATO kapsamındaki Barış İçin Ortaklık projesi, Türkiye’nin NATO üyesi olması sıfatıyla, bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesinde ve etkin bir aktör olmasında önemli bir vasıtadır. Ancak, Türkiye’nin Hazar bölgesi ile ilgili geliştirdiği politikaları yürürlüğe sokması ve bölgede etkinliği arttırmasının önünde bir takım engeller bulunmaktadır: engellerden biri, Rusya’nın bölge üzerindeki hâkimiyetinin sona ermesine rağmen, etkisinin sürmesini sağlayan elemanlara sahip olmasıdır. Nüfus ve ekonomik açıdan daha gelişmiş olması, bölge devletlerinin yöneticileriyle geçmişe dayanan ilişkiler, doğalgaz ve petrol ulaşım hatlarındaki egemenlik, bölgesel etnik sorunları kontrol etme gücü (Güney Osetya, Dağlık Karabağ, Abhazya), yeni bağımsız devletlerdeki Rus azınlıklar, Rusya’nın Türkiye’ye karşı avantajlı konumunu destekleyen temel sebeplerdir.29
Son yıllarda, Türkiye ve Rusya arasında siyasi, askeri, teknik ve kültürel konularda işbirliği geliştirilmiştir. Ancak ekonomik ilişkiler yanında, siyasi
ilişkiler aynı ivmeyle gelişmemektedir. Bunun sebebi, Rusya’nın “yakın çevre” olarak kabul ettiği bölgenin Türkiye içinde yakın çevre olduğunu reddetmesi dir. Bunun yanında, Rusya’nın PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmemesi, Rusya açısından ise Türkiye’nin Çeçenler’e destek verdiği iddiası ilişkilerin sorunlu boyutunu oluşturmaktadır. 2008 Ağustos’unda yaşanan Gürcistan Savaşı, Rusya’nın üstünlüğüyle sonuçlanmış olsa da, Türk Boğazları’nda NATO gemilerinin Karadeniz’e girmeleri, Türkiye’nin konumunun önemini bir kez daha kanıtlamıştır. Ayrıca, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme yönünde attığı adımlar, Rusya tarafından olumlu değerlendirilmekte ve Karadeniz’de istikrarın sağlanması amacıyla KEİ bünyesinde başlatılan BLACKSEAFOR önemli bir girişim olarak görülmektedir.
Türkiye’nin daha etkin olmasının önündeki bir diğer etken ise, Sovyetler Birliği döneminde Kafkaslar ve Orta Asya ile Türkiye arasındaki bağlar tamamen kopmuş olduğu için, adı geçen bölgeler üzerinde sınırlı bilgiye sahipti. Gelişme yolundaki ülkelerle ticari, sosyal, siyasi, ekonomik, teknik, kültürel işbirliğini geliştirmek ve projeler hazırlamak amacıyla 1992’de Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak Türk İşbirliği Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) kurulmuştur. 1993 yılında Türksoy adı verilen proje başlatılarak, Türk kültürünün korunması, sonraki nesillere aktarılması ve kültürel dayanışmanın sağlanmasına çalışılmaktadır. Türkiye’nin etkinliğini arttırmasının önündeki bir başka engel ise, Rusya ve İran ile rekabet etmek zorunda kalmasıdır. Rusya’nın bölgeyi tanıması ve askeri varlığı sayesinde çok daha avantajlı bir konumda olduğu bilinmektedir. Ayrıca Rusya, Türkiye sayesinde bölge devletlerinin Batı’yla yakınlaşmasını istememektedir. İran ise Türkiye’nin ABD’nin bölgeye nüfuz etmesi için bir araç olduğunu düşünmektedir.30
Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu enerji arzı güvenliğine katkı sağlayacak pek çok boru hattı inşa edilmiş ve yeni projeler üretilmiştir. Türkiye, geniş Hazar Havzası hidrokarbon kaynaklarının doğrudan Batı pazarlarına ulaştırılmasını öngören ve 21. Yüzyılın İpek Yolu olarak sunulan Doğu-Batı Enerji Koridorunun gerçekleştirilmesine ön ayak olmuştur. Kafkasya ve Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayan boru hattı projeleri, bölgenin Batı ile entegrasyonu açısından yararlı olacaktır. Güvenli ve ticari açıdan kârlı boru hatları, bölgeye istikrar ve refahın getirilmesine katkı sağlayacaktır.31 Hatlardan en önemlisi Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ham petrol boru hattıdır ve 4 Haziran 2006 tarihinde petrol taşımaya başlamıştır. 16 Haziran 2006’da da Kazakistan resmen BTC projesine dahil olmuş ve 2008’den itibaren hatta petrol pompalamaya başlamıştır. Yeni enerji ulaşımında ise Türkiye boğazlardan taşımayı sınırlandırmak amacıyla by-pass projeleri geliştirmektedir. Bu amaçla Trans-Anadolu By-Pass Petrol Boru Hattı için çalışmalar 24 Nisan 2007’de başlatılmıştır.
Doğu-batı enerji koridorunun bir diğer önemli ayağı olan Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı 3 Temmuz 2007’de faaliyete geçmiştir. Bu hat aynı zamanda Kazakistan’dan ve Türkmenistan’dan doğalgaz akışını sağlayacak olan Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin de ilk adımı olarak değerlen dirilmektedir. Avrupa’ya çoklu boru hatlarıyla petrol ve doğal gazın taşınması için Türkiye’nin stratejik önemi arttıran bir diğer proje, Türkiye-Yunanistan-İtalya arasında boru hatları şebekelerinin enterkoneksiyonunun sağlanmasını amaçlayan Türkiye-Yunanistan-İtalya Doğal Gaz Ulaştırma Koridorunun Geliştirilmesine İlişkin Hükümetler arası Anlaşma’nın 26 Temmuz 2007’de imzalanmış olmasıdır. Türkiye’nin anılan projeler aracılığıyla Norveç, Rusya ve Cezayir’den sonra Avrupa’nın doğal gaz tedarikinde dördüncü ana arter olma hedefi, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir işbirliği alanı açacak ve Avrupa’nın Asya ile bağlantılarını daha da güçlendirecektir.
Son dönemde Türkiye, enerji konusunda yeni bir projeye imza atmıştır. 13 Temmuz 2009’da hükümetler arası anlaşma şeklinde imzalanan Nabucco
Projesi, Gürcistan veya Iran çıkışlı olarak Hazar doğalgazını Türkiye ve Bulgaristan üzerinden Avusturya’ya taşımayı hedefleyen ve meydana geliş
nedeni Rus doğalgazına olan bağımlılığı azaltmak olarak belirlenen bir projedir. En uzun geçiş hattı Türkiye üzerinden yapılacağı için Türkiye’nin enerji kaynaklarına ulaşımdaki önemi bir kez daha görülmektedir. Ancak, Nabucco hattının bağlanmasının planlandığı Trans-Hazar Hattı henüz inşa edilmemiştir. Rusya ile imzalanan Mavi Akım projesi ise, 12 protokol ve özel şirketler arasında imzalanan anlaşmalarla ortaya çıkmıştır. Amaç, Samsun-Ceyhan hattı ile Israil, Lübnan, Suriye ve hatta KKTC’ye petrol aktarımıdır. Sonuç olarak Rusya, enerji hegemonyasını sürdürmeye devam etmektedir. Türkiye açısından asıl önemli olansa 2011 yılında yenilecek olan doğalgaz anlaşmasında, satın alınacak miktarda azaltmaya gidilmesi veya üçüncü taraflara dolaylı satışa izin verilmesi suretiyle, metreküp bazında uzlaşmaya varılmasıdır.
Türkiye, Rusya’nın Kafkaslar’daki ve Orta Asya’daki etki sahası politikasından ve devletlerin iç işlerine müdahale etmesinden rahatsızdır. Ancak Rusya’ya doğalgaz konusundaki bağımlılık ve aradaki antlaşmalar, Türkiye’nin Rusya karşıtı bir politika izlemesini engellemektedir. Aslında Türkiye tam da Avrupa ile Rusya arasındaki enerji rekabetinin ortasında yer almaktadır. Avrupa açısından Türkiye’nin Hazar ve Orta Asya enerji kaynaklarına ulaşmalarında neredeyse tek yol olması, Türkiye’nin siyasal gücünü arttırmaktadır. Buna karşılık, Hazar bölgesi devletleri için de Türkiye’nin batıyla ilişkileri kendilerinin de Rus baskısından kurtulmaları ve batı pazarlarına açılmaları açısından oldukça büyük bir önem taşımaktadır. Peki, bölgenin en zengin kaynaklarına sahip olan Azerbaycan, nüfuz mücadelelerinden nasıl etkilenmektedir? 32
Tablo 1: Nabucco Projesinin Boru Hattı Uzunlukları
Harita 1: Türkiye’de inşa altında ola veya tamamlanmış boru hatları33
2.2. Azerbaycan: Enerji güç mü?
Hazar bölgesi, etnik kökenli çatışmaların ve büyük güçlerin bölgeye nüfuz etme çabalarından kaynaklanan istikrarsızlıkların yaşandığı bir bölgedir. Bu
bölgenin en önemli ülkelerinden olan Azerbaycan, dünyada petrol endüstrisini kuran ilk ülkeler arasındadır.34 Soğuk Savaş sonrası bağımsız olan Hazar bölgesi devletleri arasında doğal kaynaklar bakımından en zengin olan ve nüfusu en fazla olan ülkedir. Azerbaycan’ın iç ve dış politikasında öncelikleri, Dağlık Karabağ sorunu ve enerji kaynaklarının en verimli şekilde uluslar arası piyasalara ulaştırılmasıdır.35 Enerjinin taşınması konusunda hem devletler hem de şirketler bazında bir rekabet yaşanmaktadır.
Türkiye’nin Azerbaycan ile etnik, kültürel ve dilsel yakınlığı mevcuttur. Azerbaycan, Türkiye açısından Orta Asya’ya açılmada bir köprü olarak
görmektedir ve enerji kaynakları bakımından ülkenin istikrar içinde olması taraftarıdır. Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettiğinde, ilk tanıyan devletlerden biri Türkiye’dir. Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarını işgaliyle ortaya çıkan Yukarı Karabağ sorunu, Güney Kafkasya’da siyasi istikrarın, ekonomik gelişmenin ve bölgesel işbirliğinin önündeki en önemli engeldir. Yukarı Karabağ ihtilafı Azerbaycan’da bir milyonu aşkın insanın yerlerinden edilmesine ve Azerbaycan topraklarının %20’sinin işgaline yol açmıştır. Türkiye, Yukarı Karabağ sorununda Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü savunmakta, kalıcı ve adil bir çözüm bulunması için, AGİT bünyesinde kurulan MİNSK grubu içinde de görüşmelere katılmaktadır.36
Rusya için de Azerbaycan, benzer sebeplerden dolayı bölgedeki öncelikli ülkedir. Daha önce de değinildiği gibi Rusya, Azerbaycan petrollerinin kendi toprakların dan geçirilerek uluslar arası pazarlara ulaştırılmasını istemekteydi. BTC hattı Rusya’nın dışarıda bırakılması sonucu doğurmuştur ancak rekabet ortamından faydalanan Rusya, Azerbaycan’ın topraklarının işgal edilmesine destek vermiştir. Karabağ sorununu, hem Azerbaycan hem de Ermenistan üzerinde etki kurmak için bir araç olarak kullanan Rusya, iç işlerine karışmasına rağmen, Azerbaycan’da askeri üs kurmak için izin almayı başaramamıştır. Karabağ sorununun çözümsüz kalması Rusya’nın hem Ermenistan’a askeri güvence vererek nüfuzunu devam ettirmesine hem de Azerbaycan’a baskı yapmasına yardım etmektedir.
Rusya, Azerbaycan’ın Hazar petrollerine ilişkin konsorsiyum anlaşmasını engellemeye çalışmış, antlaşmanın imzalanmasından sonra da petrol
şirketlerinin çalışmalarını yavaşlatmak için Hazar’ın hukuki statüsü sorununu sürekli gündemde tutmuştur. Rusya’nın bu girişimlerinin amacı elbette ki enerji pazarındaki yerini yeni satıcılara bırakmak istememesi ve Hazar’ın Rus tekelinden çıkıp uluslar arası güçlerin bölgeye yerleşmelerinden endişe duymasıdır. Rusya’nın önem verdiği bir diğer konu da Bakü-Novorossisk hattının güvenliğinin sağlanması ve bu sayede de boru hattı projelerinde üstün konumda kalmayı başarmaktır. Bir yandan bölgedeki askeri varlığını güçlendirmekte, diğer yandan da büyük enerji şirketleri vasıtasıyla ekonomik bir güç haline gelmeyi temel amaç olarak belirlemiştir.
İran açısından Azerbaycan hem enerji hem de kendi güvenliği açısından önem taşıyan bir ülkedir. Azerbaycan petrolünün taşınması için kurulan konsorsiyuma dâhil edilmiş olan İran, ABD’nin karşı çıkması üzerine konsorsiyumdan çıkarılmıştır. Bu da elbette İran’ın enerji konusunda işbirliği için Rusya’ya yönelmesine sebep olmuştur. Enerjinin yanında askeri alanda da ABD’nin varlığını Rusya ile işbirliği yaparak dengelemeye çalışmaktadır. Ayrıca İran Azerbaycan’ın iç işlerine karışarak ve devrim ihracı aracılığıyla etki kurmak istemektedir.
Dağlık Karabağ sorunu ABD için de çözülmesi gereken bir sorundur, çünkü Hazar petrollerinin nakli konusunda güvensizlik teşkil etmektedir. Çatışmalar sürerken, ABD koridor önerisini desteklemiştir, ancak günümüze kadar süren barış sağlama görüşmelerinden bir sonuç alınmasını, tüm girişimlerine rağmen, sağlayamamıştır. ABD Azerbaycan petrolünün Ermenistan üzerinden taşınması projesinin iki ülke arasında barışı sağlayabileceğini düşünmüşse de, Azerbaycan topraklarının %20’sini işgal eden Ermenistan ile bir işbirliği içine girmek istememiş ve petrolünü Gürcistan ve Türkiye üzerinden uluslar arası pazarlara ulaştırmayı tercih etmiştir. Petrolün Türkiye üzerinden taşınması projesi de ABD tarafından olumlu karşılanmış ve desteklenmiştir.37
ABD, Azerbaycan’ın batı çizgisinde tutulması için mücadele vermektedir, çünkü ancak bu şekilde enerji güvenliğinin sağlanabileceğini düşünmektedir. Batı yanlısı bir Azerbaycan’ın ABD’nin Kafkas ve Hazar bölgesinde yürüteceği politikalar için son derece önemli bir ülke olduğu gözlemlenmektedir. Bu görüş 11 Eylül saldırılarından sonra Azerbaycan, ABD’ye terörle mücadelesinde tam destek vermiş, Afganistan’a müdahalesi sırasında hava sahasını açmasında kendini kanıtlamıştır.
Azerbaycan, adı geçen tüm ülkeler için hem bir enerji kaynağı hem de Orta Asya’ya açılma bakımından önemli bir ülkedir. Bu yüzden bölgesel ve
küresel ülkelerin yakın takibi ve etkisi altındadır. Siyasi, ekonomik ve askeri yollardan üzerinde baskı kurulmaya çalışılan Azerbaycan, pek çok kereler,
hür iradesini kullanarak dış politikasında bağımsız kararlar almayı başarmıştır. Ancak Karabağ sorunun çözümsüzlüğü, Rusya’nın baskı politikaları ve İran’la yaşadığı Hazar Denizi ihtilafları, Azerbaycan’ın siyasal istikrar ve ekonomik kalkınmayı tam anlamıyla gerçekleştirmesinin önündeki engellerdir.
Ağustos 2008 savaşı Rusya’nın üstünlüğü ve Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlıklarının tanınmasıyla sonuçlanmıştır. Bu sonuç, Gürcistan’ın batıya olan güvenini sarsarken, Türkiye’nin, sınırlı imkânlarıyla yeterli desteği sağlayamamasından dolayı da bölgedeki imajı zarar görmüştür. Şubat 2010’da Rusya’nın Abhazya’da askeri üs kurmasına ilişkin imzalanan antlaşmayla Rusya’nın Karadeniz’deki varlığı desteklenmekte ve Rusya bölgede etkin bir aktör olmak için önemli bir aşama kaydetmektedir.38 Türkiye-Ermenistan arasında ilişkilerin normalleşmesi yönündeki açılım kapsamında, 10 Ekim 2009’da Zürih’te imzalanan protokol sonucu ise, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde bir takım sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan-Türkiye sınırının açılmasının öngörülmesi, Azerbaycan’da
tedirginliğe sebep olmuştur. Azeri milletvekillerinin Türkiye’ye gelerek açılımı engelleme çabaları, ucuz doğalgaz ithalatını öngören antlaşmanın iptalini gündeme getirmesi ilişkileri gerginleştiren adımlar olmuştur. “ Bir millet iki Devlet ” söylemi yara almış ve Azerbaycan, Rusya ile geliştirdiği yeni enerji işbirliği projelerinde Türkiye’yi dışlar bir tutum sergilemiştir.39
Diğer yandan da Türkiye ile ilişkilerde yaşanan gerginliğin son bulması gerektiği Azeri milletvekilleri tarafından savunulmaktadır. Mart 2010’da Azerbaycan’ın Suriye’ye Türkiye’deki boru hatları üzerinden doğalgaz satmayı kabul etmesi ve Nabucco projesi, iki ülke arasındaki enerji ilişkilerini devam ettirecektir.
SONUÇ
Enerji, devletlerarasındaki ilişkilerde en önemli belirleyicilerden biri olmuştur. Üretici ve tüketici devletler, farklı amaçlarla da olsa, gündemlerine enerji politikalarını almaktadırlar. Üretici devletler, kendi kaynakları üzerinde karar haklarının olmasını ve farklı tüketicilere petrol veya doğalgaz satarak, ihracat gelirlerini belli bir seviyede tutmak hedefindedirler. Tüketici devletler ise, kaynağın devamlılığının, ulaşımının güvenliğinin ve fiyatların istikrarının sağlanması için politikalar üretmektedirler.
Bu politikalar aslında bir kısır döngüye sebep olmaktadır: enerji kaynakları açısından zengin olan bölgelere nüfuz etmek isteyen devletlerin rekabetleri, enerji sahibi ülkelerde istikrarsızlıklara sebep olmaktadır. İstikrarsızlıklar ve bahsi geçen nüfuz mücadeleleri yüzünden, devletler silahlanma yarışına girmektedirler. Bu yarış hem devletler arasında güvensizliği doğurmakta hem de hâkimiyet peşindeki devletlerin güvenlik sağlama maksadıyla, enerji bölgelerine müdahale etmelerine sebep olmaktadır. Bu durumda, küresel güçlerle rekabeti devam ettiremeyecek durumdaki enerji zengini ülkeler, ikili veya çok taraflı ilişkiler geliştirerek, siyasal ve ekonomik açıdan kalkınmalarını sağlamaya çabalamaktadırlar.
Enerji kaynaklarına sahip olmak için eskiden beri süregelen çatışmalar ve istikrarsızlıklar, enerji kaynaklarının güvenliğinin önemini açığa çıkarmaktadır. Egemenlik mücadelesindeki devletlerarasında ihtilaflar ve kısa süren çatışmalar yaşansa da, gerek enerji ithalatçıları, gerekse ihracatçıları, kaynakların güvenliğine ve ulaşımına zarar verecek süreçlerin yaşanmasını istememektedirler.
Diğer yandan da petrol ve doğalgazdan elde edilen gelirlerin silahlanmaya yatırılıyor olması, çatışma riskini de her zaman taşımaktadır.
DİPNOTLAR;
1 Michael T. Klare, “Géostratégie de l’Energie,” The Nation, 7 Mayıs 2008.
2 Çağrı Kürşat Yüce, “SSCB Sonrası Hazar Bölgesinde Enerji Mücadelesi ve Türkiye, Enerji Stratejileri,” Erişim tarihi 30 Mart 2005,
http://www.turksam.org/tr/a307.html.
3 Örgen Uğurlu, “Çevresel Güvenlik Bağlamında Uluslararası Enerji Politikalarında Türkiye’nin Yeri ve Önemi,” içinde Bölgesel Politikalar ed. Hasret Çomak, 176.
4 Hüner Tuncer, Diplomasinin Evrimi: Gizli Diplomasiden Küresel Diplomasiye (Istanbul: Kaynak Yayınları, 2009), 95.
5 Tuncer, Diplomasinin Evrimi, 138.
6 Tuncer, Diplomasinin Evrimi, 145.
7 14 Eylül 1990 tarihli Avrupa Topluluğu Komisyonu tarafından kabul edilen SEC 90 (1248) belgesinden;
http://aei.pitt.edu/3687/01/000287_1.pdf.
8 Uğurlu, “Çevresel Güvenlik,” 186.
9 Gawdat Bahgat, “Energy Security: The Caspian Sea,” Minerals & Energy Vol 20 No 2 (2005): 5.
10 Fırat Purtaş, “Hazar Bölgesi’nde Rekabetin Yeni Boyutu: Silahlanma Yarışı,” Erişim tarihi 1 Ekim 2004,
http://www.turksam.org/tr/a307.html.
11 Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya (Istanbul: USAK Yayınları, 2009), 1.
12 Kasım, Soğuk Savaş, 5-7.
13 Doğan Aydal, Enerji Kan Kokuyor: Biyokimyasal Savaş ve Enerji Kartelleri (Istanbul: Timaş Yayınları, 2009), 47.
14 H. Naci Bayraç, “Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye,” Erişim tarihi 4 Şubat 2010,
http://www.avsam.org/tr/a1909.html.
15 Purtaş, “Hazar Bölgesi’nde.”
16 Purtaş, “Hazar Bölgesi’nde.”
17 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu (Istanbul: Küre Yayınları, 2010), 181.
18 Purtaş, “Hazar Bölgesi’nde.”
19 Uğurlu, “Çevresel Güvenlik,” 181.
20 Andrew Monaghan, “Russian’s Energy Diplomacy: A Political Idea Lacking a Strategy?” Southeast European and Black Sea Studies vol 7 no 2 (June 2007): 276.
21 Monaghan, “Russian’s Energy,” 282.
22 Aykal, Enerji Kan, 51.
23 Bayram Sinkaya, “İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Tacikistan ve
Türkmenistan Ziyaretleri,” Erişim tarihi 14 Ocak 2010, www.turksam.org/tr/a255.html.
24 Purtaş, “Hazar Bölgesi’nde.”
25 Bayraç, “Küresel Enerji Politikaları.”
26 Bayraç, “Küresel Enerji Politikaları.”
27 Bayraç, “Küresel Enerji Politikaları.”
28 Louis Dubouis ve Claude Blaumann, Droit Immatériel de l’Union Européenne (Paris: Montchrestien, 2006), 329-331.
29 Adam Balcer, “The Future of Turkish-Russian Relations: A Strategic Perspective,” Turkish Policy Quarterly (Spring 2009): 79-80.
30 Kasım, Soğuk Savaş, 93-94.
31 TC Dışişleri Bakanlığı, Erişim tarihi 6 Mart 2010,
http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/EnerjiPolitikasi/Türkiye'nin%20Enerji% 20Stratejisi%20(Ocak%202009).pdf.
32 http://www.botas.gov.tr/index.asp.
33 TC Dışişleri Bakanlığı, 6 Mart 2010,
http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/EnerjiPolitikasi/Türkiye'nin%20Enerji%20Stratejisi%20(Ocak%202009).pdf.
34 Uğurlu, Uğurlu, “Çevresel Güvenlik,” 185.
35 Kasım, Soğuk Savaş, 18.
36 http://www.mfa.gov.tr/turkiye-azerbaycan-siyasi-iliskileri.tr.mfa (TC Dışişleri Bakanlığı).
37 Kasım, Soğuk Savaş, 169-170.
38 http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=115576.
39 Elif Kutsal, Bilge Söyleşi-1: Türkiye-Azerbaycan İlişkileri Dr. Atilla Sandıklı ile Söyleşi (2009).
39 http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=397:bilge-soylesi-1-turkiye-azerbaycan-iliskileri&catid=86:analizlerkafkaslar&
Itemid=148.
KAYNAKÇA
14 Eylül 1990 tarihli Avrupa Topluluğu Komisyonu tarafından kabul edilen SEC 90 (1248) belgesinden; http://aei.pitt.edu/3687/01/000287_1.pdf.
Aydal, Doğan. Enerji Kan Kokuyor: Biyokimyasal Savaş ve Enerji Kartelleri. İstanbul: Timaş Yayınları, 2009.
Bahgat, Gawdat. “Energy Security: The Caspian Sea.” Minerals & Energy Vol 20 No 2 (2005): 3-15.
Balcer, Adam. “The Future of Turkish-Russian Relations: A Strategic Perpective.” Turkish Policy Quarterly (Spring 2009): 77-89.
Bayraç, H. Naci. “Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye.” Erişim tarihi 4
Şubat 2010. http://www.avsam.org/tr/a1909.html.
BOTAŞ. http://www.botas.gov.tr/index.asp.
Bölgesel Politikalar. Editör Hasret Çomak. Kocaeli: Umuttepe Yayınları, 2009.
Cumhuriyet Gazetesi.
Davutoğlu, Ahmet. Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu. İstanbul: Küre Yayınları, 2010.
Dubouıs, Louis ve Claude Blaumann. Droit Immatériel de l’Union Européenne. Paris: Montchrestein, 2006.
Kasım, Kamer. Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya. Ankara: USAK Yayınları, 2009.
Klare, Michael T. “Géostratégie de l’Energie.” The Nation, 7 Mayıs 2008.
Monaghan, Andrew. “Russian’s Energy Diplomacy: A Political Idea Lacking a Strategy?” Southeast European and Black Sea Studies vol 7 no 2 (June 2007): 275-288.
Purtaş, Fırat. “Hazar Bölgesi’nde Rekabetin Yeni Boyutu: Silahlanma Yarışı.” Erişim tarihi 1 Ekim 2004.
http://www.turksam.org/tr/a307.html.
Sinkaya Bayram. “İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Tacikistan ve Türkmenistan Ziyaretleri.” Erişim tarihi 14 Ocak 2010.
www.turksam.org/tr/a255.html.
TC Dışişleri Bakanlığı resmi internet sitesi.
http://www.mfa.gov.tr.
Tuncer, Hüner. Diplomasinin Evrimi: Gizli Diplomasiden Küresel Diplomasiye. İstanbul: Kaynak Yayınları, 2009.
Yüce, Çağrı Kürşat. “SSCB Sonrası Hazar Bölgesinde Enerji Mücadelesi ve Türkiye, Enerji Stratejileri.” 30 Mart 2005.
http://www.turksam.org/tr/a307.html.
***