FIRAT KALKANI HAREKATININ ASKERİ PERSPEKTİFTEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Sertaç Canalp KORKMAZ
Türkiye, Batılı müttefiklerinden (!) uzun süredir istediği desteği alamamasın da bir sonucu olarak 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Operasyonunu başlatmıştır. Türkiye, sınırlarını DAEŞ terör örgütünden korumak ve bir PKK-PYD koridorunun oluşmasını engellemek için harekete geçmiştir.
Suriye’de devlet aygıtının çökmesi sonucunda Suriye topraklarında yaşanan dönüşüm, farklı seviyelerdeki aktörlerin bu savaş alanına gelmesine neden olmuştur. Devletlerin doğrudan kendilerinin, vekil olarak destekledikleri aktörlerin ve tüm bunların dışında ise çoğunluğunu terör örgütlerinin oluşturduğu devlet dışı aktörlerin yer aldığı bir coğrafyadan bahsetmekteyiz. Mevcut savaş ortamındaki aktör çeşitliğinden farklı savaş türlerine ve savaş teknolojilerine kadar geniş bir yelpazeye sahip olunması, Suriye’yi bu aktörlerin kendilerini sınayabileceği gerçek zamanlı bir savaş alanına da dönüştürmüş bulunuyor. Şüphesiz, böyle bir savaş ortamının komşu ülkeleri tehdit etmesi kaçınılmazdır. Suriye’deki savaş ortamının en ciddi şekilde tehdit ettiği ülke ise 911 kilometrelik sınırını paylaştığı Türkiye’dir.
2011 yılından bu yana Suriye’de devam etmekte olan savaşın Türkiye’nin ekonomisinden kültürel dokusuna, iç güvenliğinden askeri güvenliğine kadar
uzanan pek çok seviyede tehdit yarattığı görülmektedir. Özellikle Suriye topraklarında ortaya çıkan otorite boşluğunu nedeniyle, dinî motifli terör örgütü olan DAEŞ ve kendisini DAEŞ terör örgütüne karşı seküler bir kimlikle konumlandırıp Batılı ülkelerin silah ve eğitim desteğini kazanan PYD terör örgütü önemli bir gücü ellerinde bulundurmaktadır. Bu terör örgütlerinin Türkiye’nin Suriye sınırının hemen ötesinde konumlanmış olmaları, Türkiye’yi zamanla çeşitli tedbirler almaya sevk etmiştir. DAEŞ terör örgütünün Türkiye içerisinde gerçekleştirdiği silahlı ve bombalı eylemler, Kilis hattına doğru yaptığı roket saldırıları ve terör örgütünün yabancı terörist savaşçı hareketliliği, Türkiye’ye yönelik ciddi tehdit oluşturmaktadır. PYD ise Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeyine uzanan alanda bir PKK-PYD koridoru açılması için Batılı ülkelerden aldığı destekle var gücüyle çalışarak Türkiye’deki PKK sempatizanları üzerinden –6-7 Ekim olayları üzerinden olduğu gibi– farklı düzeylerde tehditler yaratmaktadır. Türkiye, Batılı müttefiklerinden (!) uzun süredir istediği desteği alamamasın da bir sonucu olarak 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Harekâtını (FKH) başlatarak sınırlarını DAEŞ terör örgütünden korumak ve bir PKK-PYD koridorunun oluşmasını engellemek için harekete geçmiştir. Hâlihazırda sürmekte olan FKH’nın genel itibariyle analiz edilmesi ise bu yazının öncelikli amacıdır.
Fırat Kalkanı Harekâtı (FKH)
Fırat Kalkanı Harekâtı 24 Ağustos 2016 tarihinde, saat 04.00’da başlatılmıştır. TSK tarafından oluşturan Müşterek Özel Görev Gücünün ÖSO birliklerine
yönelik ateş desteğiyle Cerablus’un DAEŞ terör örgütünden temizlenmesi operasyonun ilk aşamasını oluşturmaktadır. Harekâtın ilk aşaması 1 gün içerisinde gerçekleştirilmiştir. Sonraki günlerde ise ÖSO güçlerinin ilerleyişi başarılı bir şekilde sürmüş ve 15 Kasım 2016 itibariyle 205 meskûn mahal DAEŞ unsurlarından temizlenmiş ve 1680 kilometrekare alanda kontrol sağlanmıştır. Harekâtın 84. günü itibariyle 36 mayın ve 1548 El Yapımı Patlayıcı (EYP) imha edilmiştir. Ayrıca ÖSO güçlerinin TSK’ya bağlı konvansiyonel ve asimetrik unsurlarca desteklenerek ilerlemesi de değişen harp ortamına uyum sağlamak açısından TSK için önemli bir gelişmedir.
KAPAK DOSYASI
Harbin Seviyeleri Açısından Fırat Kalkanı Harekâtı;
Savaş alanında çeşitli seviyeler bulunurken, bu seviyelerin de hizmet ettiği amaçlar, kısa ve uzun vadeli kazanımlar elde edilmesini sağlamaktadır. Taktik seviye kısa süreli kazanımlar, stratejik seviye ise uzun vadeli kazanımlar için hizmet etmektedir. Bu iki önemli seviyenin dışında bir de köprü vazifesi gören operatif seviye bulunmaktadır. Operatif seviye, taktik kazanımlarınstratejik kazanıma dönüştürülme sürecinde bağlayıcı bir öneme sahiptir. Harp Akademileri Komutanlığınca yayınlanmış olan Harbin Stratejik, Operatif ve Taktik Seviyeleri kitabında belirtildiği üzere; askeri operasyonlarda taktik seviyede başarı elde edilebilmek için birlikleri muhabere sahasında hareket ettirmek, ateş gücünü kullanmak, muharebe sahasındaki kuvvetleri korumak ve muharebe öncesinde ve sonrasında lojistik destek akışını sağlamak gerekmektedir. Sürmekte olan FKH’ya taktik seviye açısından baktığımızda;
• TSK Müşterek Özel Görev Gücü tarafından desteklenen ÖSO unsurlarının DAEŞ terör örgütüyle girdiği çatışmalardan zaferle çıkması, FKH’nın taktik başarısı olarak karşımıza çıkmaktadır.
• Taktik seviyedeki amaç, belirlenmiş olan hedefin hızlı bir şekilde ele geçirilmesidir. FKH’da görüldüğü üzere TSK bünyesindeki Müşterek Özel
Görev Gücü ve koalisyon güçlerine ait hava unsurlarınca sağlanan ateş desteğiyle birlikte ÖSO güçleri hızlı bir manevrayla Cerablus’a doğru yönelmiş
ve yaklaşık 1 gün içerisinde Cerablus’un kontrolünü ele geçirip ilerlemeye devam etmiştir. Harbin seviyeleri açısından diğer önemli bir seviye de operatif seviyedir. Bu seviyedeki eylemlerin önemi ise taktik başarıları stratejik başarılara dönüştürme konusundaki taşıyıcı ve dönüştürücü rolüdür. Keskin hatlarla taktik ya da stratejik seviyelerden ayrılması zor olsa da operatif seviyenin nevi şahsına münhasır bazı özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler kısaca,
(i) Muharebelerin savaşın askeri hedefine ulaşmasını sağlayacak şekilde sevk ve idare edilmesi,
(ii) Muharebelerin geniş cephelerde ve büyük derinliklerde
gerçekleştirilmesi,
(iii) Taktik seviyedeki başarılardan yararlanılarak sürekli manevra yapılması ve
(iv) Taarruzi harekât şeklinde sıralanabilir.
Ayrıca operatif seviyelerdeki harekâtların karakteristiğine baktığımızda ise komutanın geniş bir hareket serbestîsi bulunduğu, düşmanda en büyük etkiyi yaratacak bir sıklet merkezinin belirlenmesi gerektiği ve müşterekliğin önplanda tutulduğu görülmektedir. FKH’ya operatif açıdan yaklaşıldığında;
• Taktik başarıların bir sonucu olarak kademe kademe ilerlenerek 84 günün sonunda 205 meskûn mahalde ve toplamda 1680 kilometrekarelik alanın
DAEŞ unsurlarından temizlenmesi, birliklerin sürekli manevra halinde olduğunu ve konulan askeri hedeflere ulaşma yönünde ilerlendiğini göstermekte dir.
• Cerablus’un alınmasının ardından ilerlemenin devam ettiği ve TSK Müşterek Özel Görev Gücü’nün ateş desteğiyle ÖSO unsurlarının sürekli manevra halinde bulunduğu görülmektedir.
• Cerablus’tan sonraki süreçte el-Bâb ve Menbic’in alınması durumunda Türkiye açısından stratejik hedef olan DAEŞ’in kalesi Rakka’ya doğru bir adım daha yaklaşılacak ve PYD’nin Afrin-Aynularab bağlantısı da tamamen koparılmış olacaktır. Bu yüzden el-Bâb’ı ve Menbic’i DAEŞ ve PYD ile mücadele açısından sıklet merkezi olarak tanımlamak mümkündür.
• FKH’nın gerçekleştiği derinlik operatif seviyede bir harekâtın icra edildiğini göstermektedir. Hâlihazırda taktik ve operatif seviyelerde sağlanan kazanım ların sürdürülebilirliği ise stratejik seviyedeki kazanımın elde edilmesini sağlayacaktır. Peki, Türkiye’nin stratejik kazanımı nedir?
Türkiye’nin Suriye’deki stratejik kazanımı harekâtın başarıyla sürdürülmesinin yanında Suriye’nin ulusal bütünlüğünün ve muhaliflerin kazanımlarının
korunması, bölge dışı aktörlerin Suriye’deki etkisinin azaltılıp, yerel ve bölgesel aktörlerin önplana çıkarılmasıyla birlikte ortaya çıkacaktır. Ancak harekâtın
stratejik bir başarıya dönüştürebilmesi için şimdiye kadarki sürecinin askeri bir perspektifle analiz edilmesi önem kazanmaktadır.
Harekâtın Genel Bir Askeri Değerlendirmesi;
FKH’nın icra edilme sürecinde TSK’nın ve TSK’nın ateş desteğiyle sahada doğrudan muharip olarak rol üstlenmiş olan ÖSO’nun sahip olduğu çeşitli avantajlar ve fırsatlarla birlikte dezavantajlar ve tehditler de bulunmaktadır. Bu noktaların bilinmesi, Türkiye’yi FKH’yla birlikte başarıya ulaşıp Suriye’de stratejik bir kazanç elde etmesine de yardımcı olacaktır. Bu noktada hem TSK’nın hem de ÖSO’nun sahip olduğu avantajları ve dezavantajları şu şekilde sıralayabiliriz:
Avantajlar ve Fırsatlar;
Harekât coğrafyasına yakınlık: Askeri operasyonlarda savaş alanına olan yakınlık, birliklerin sahadaki ilerleyişi esnasında ortaya çıkan lojistik ihtiyaçlarının hızlı bir şekilde sağlanması açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır. Bu da Türkiye’nin Suriye ile olan sınır komşuluğu nedeniyle hem TSK’nın hem de ÖSO’nun ihtiyaçlarının hızlı bir şekilde tedarik etmesine imkân tanımakta ve sahadaki hızlı ilerleyişi kolaylaştırmaktadır.
TSK’nın Moral ve Motivasyonu Gücünü Göstermek:TSK içerisine sızmış FETÖ mensubu Gülencilerin uzun süredir yıpratmaya çalıştığı ordunun sınır ötesi
böylesine bir konsepte sahip operasyonu yürütmesi hem TSK personelinin kendisine hem de ülkenin caydırıcılığı açısından bölgesel ve uluslararası arenaya
yönelik de önemli bir mesaj niteliğine sahiptir.
Değişen Savaş Ortamını Tecrübe Etmek: Muharebe sahası açısından Suriye coğrafyası konvansiyonel, asimetrik ve hibrit seviyede tehdit arz eden aktörlerden oluşmaktadır. Suriye ordusu, İran’ın ordusunun milis güçleri, Rus ordusu, Hizbullah, el-Nusra (Nusret Cephesi), PYD ve DAEŞ gibi farklı aktörlerin yer aldığı savaş alanında TSK’nin ÖSO güçlerine ateş desteği sağlayarak operasyon yürütmesi değişen savaş ortamını tecrübe etmesine imkân vermektedir.
Savaş Araçlarını Test Etmek: Yeni savaş araçlarının harp sahasında denenmesi ve gelecekteki muhtemel çatışma ortamına dair tecrübe kazanılması, ordular için oldukça önemlidir. Tatbikat sahasında ordular muhtemel savaş ortamına yönelik testlerde bulunsalar da gerçek zamanlı bir savaş ortamında ordunun sahip olduğu savaş araçlarının ve savaş stratejilerinin test edilmesi, TSK’nin geleceğe yönelik eylemleri açısından aynı zamanda bir fırsat yaratmaktadır.
Dezavantajlar ve Tehditler;
Meskûn Mahal Muharebe Tehlikesi: 22 Temmuz 2015 sonrasında PKK terör örgütü tarafından Türkiye’nin güneydoğusundaki illerde kentsel alanların yeni savaş alanı olarak seçilmesiyle birlikte TSK meskûn mahalde operasyon gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Geçen süreçte TSK, PKK terör örgütüne karşı meskûn mahalde icra ettiği operasyonlardan tecrübe kazanmış olsa da, operasyon sahasının kendi toprakları içerisinde olması ile sınır ötesinde icra edilmesi arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle de TSK tarafından desteklenen ÖSO güçlerinin meskûn mahal muharebesi konusunda yeterli eğitime sahip olmamasının ciddi bir sıkıntı yarattığı söylenebilir.
Yakın Hava Desteği: Operasyon sahasında çok fazla aktör bulunmasının ve mevcut aktörlerin de farklı irtifa ve menzilde kendilerini savunacak silah çeşitliliğine sahip oluşu, FKH'da helikopterlerin kullanımını engellemekte ve ilerleyişi yavaşlatmaktadır.
Aktör Fazlalığı: Çok bilinmeyenli bir savaş alanında Suriye ordusu, İran’ın paramiliter kuvvetleri, Rus ordusu ve ABD Özel Kuvvetleri ile karşı karşıya
gelinmesi ihtimali bulunmaktadır. Bu noktada istihbarat paylaşımı ve koordinasyon öne çıkarken, bu sürecin herhangi bir aktörün manipülasyonuna açık olmasının yarattığı tehdit de göz ardı edilmemelidir.
ÖSO’nun Tutumu ve Kapasitesi: Şimdiye kadar devam eden süreçte ÖSO birlikleri beklenenleri gerçekleştirmiş bulunuyor. Ancak savaş ortamında zayiatlarının artıp kapasitelerinin yetersiz kalması ya da sahadaki bu tip aktörlerin taraf değiştirmesi, TSK birliklerinin savaş alanında daha aktif bir şekilde muharip rol üstlenmesini gerektirebilir.
Değerlendirme;
FKH’yla birlikte Türkiye’nin Suriye’de devam eden ve küresel düzleme yayılan mücadelede “ben de varım” diyebilmesi ve TSK’nın içerisinden geçtiği bu zor dönemde çok bilinmeyenli bir savaş alanında bu tarzda bir harekât yürütebilmesi, Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bölgesel güç mücadelesindeki konumu açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, devam etmekte olan harekâtta TSK envanterine yeni katılmış olan silahlı İHA TB2 Bayraktar’ın da aktif bir şekilde kullanılması, sahada özel kuvvetlerin yer alması ve ÖSO’ya ateş desteği sağlanarak ilerlenmesi TSK’nın değişen savaş ortamının farkına vardığını ve gerekliliklerini yerine getirmeye çalıştığını da göstermektedir.
ORSAM Araştırma Asistanı
Sertaç Canalp KORKMAZ
***