30 AĞUSTOS’A TARAF OLMAK,
Doç. Dr. Emin Gürses
AĞUSTOS 2001
Bugün 26 Ağustos. İngiltere Başbakanı liberal lider Lloyd Geore’un desteğiyle Anadolu’yu işgale kalkışan Kral Konstantin’in ordusunun Anadolu’dan defedilmesi için Mustafa Kemal öncülüğünde Garp Cephesi’nde başlatılan taarruzun günü. 20 Ağustos 19224de gizlice Akşehir’deki Garp Cephesi Kumandanlığı’na giden Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta İngiltere’nin desteğiyle Anadolu’yu işgale yeltenen Yunan ordusuna karşı taarruz başlatmıştı. 5 günde istenilen sonuç alınmış, 31 Ağustos’ta ordular İzmir ve Eskişehir’e yönelmişlerdi.
Taarruz öncesi, Meclis’te Hüseyin Avni bey’in öncülük ettiği “ikinci grup ünvanını takınan muhalif hizip” Mustafa Kemal’e saldırmakta, ordunun moralini bozmakta, saldırganlara dağınık bir Meclis görüntüsü vermekteydi. Sözünü ikide bir kesen Hüseyin Avni’yi “burası mahalle kahvesi değildir. Kürsüye saygı göster” şeklinde uyaran Mustafa Kemal, “ Bu tartışmalar açıkça yapılıp Başkumandan’a karşı söylenen sözleri düşmana işittirmekte ülkenin bir çıkarı var mıdır ” diye soruyordu. İşgalcilerin Eskişehir’e dayandığı bir ortamda Afyon Karahisar milletvekili Mehmet Şükrü Bey’in sataşmalarına karşı da “ Burada komedya oynamıyoruz ” diyerek cevap vermekteydi.
Bu taarruzla birlikte, Kemal’in askerlerine çarpan Yunanistan Kralı Konstantin 27 Eylül 1922’de, Lloyd George ise 19 Ekim 1922’de koltuklarını kaybetmişlerdi. David Walder’in de belirttiği gibi “İngiltere siyasal partilerinin kaderi İzmir alevleri içinde yandı.”
liberal lider Lloyda George’un Türk düşmanlığı o düzeye varmıştı ki 11 Ekim’de Mudanya Bırakışması imzalandığı halde boş durmamış, 14 Ekim’de Manchester ’da yaptığı Türk düşmanlığı üzerine oturtulmuş konuşması, Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un istifasına kadar yol açmış, Büyük Britanya’nın temellerini sarsan bir süreci başlatmıştır. Kasım 1922 seçimlerinde Liberaller İngiliz siyasetinden silinmiştir.
İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Kemalcilerin başarısının Müslüman halklar arasında Türklere sempatiyi arttırdığını belirterek bunun İngiltere’yi “zaferin meyvelerinden vazgeçmeye ve Avrupa’ya mücadeleci-militan bir Türk devleti yerleştirmeye zorlayacak bir neden olmadığı”nı belirtiyordu Eylül 1922’de. Bugün Curzon’un değişik maskeli versiyonları görevdedir.
Mustafa Kemal’in ordusu 9 Eylül’de İzmir’e ulaşınca orada bulunan İngiliz Amirali ve Konsolosu üstü kapalı tehdit savurmaya devam etmişlerdi (M. kemal’in 4 Kasım 1922 tarihli Meclis konuşması). bu tür tehditler biçim değiştirerek günümüze kadar gelmiştir yeni emperyalizmin yeni yöntemi olarak. İngiliz Lordu Ahmed’in Ankara’ya gönderilmesi, bu adama bazı siyasilerin sahip çıkması, İngiltere’de ve diğer bazı batılı ülkelerde onlarca milletvekilinin hiç yokken Ermeni soykırımı iddiacılarıyla sarmaş dolaş olması, 1922’de yırtınan Türk düşmanlarının sonlarından ders alınmadığını göstermektedir.
Düşmanlık Büyük Britanya İmparatorluğu’nu sarstı ve çökertti. Bu çabalar Avrupa’ya bir şey kazandırmamıştır. Mustafa Kemal geleneği yeni Türk düşmanlığı çabalarını bertaraf edecek potansiyele sahiptir. Washington da bir Koreliyi göndermişti teftiş için. Bu çabalar boşunadır. Yerli partiler bunlara aracılık yapmaktan vazgeçmelidir. Emperyalizmden medet umanlara ve bunu siyasi faaliyetlerinin gereği sayanlara 1922’de Mustafa Kemal gerekli cevabı vermişti; “Bizim en önemli vazifemiz siyaset yapmak değildir.. düşmanı kovmaktır. bunu yapmadıkça siyaset, anlamsız bir söz olarak kalır.” (Nutuk, TTK. Cilt-II, s. 877).
30 Ağustos’a taraf olmak emperyalizme karşı olmakla eş anlamlıdır.
Bu, Kurtuluş Savaşı’nın kazanımlarına sahip çıkmakla olur.
KURTULUŞ SAVAŞI ŞEHİDİ ALBAY REŞAT ÇİĞİLTEPE (1879-1922)
Bir aydan beri yapılan son hazırlıklar bitmiş, 26 Ağustos, yani Büyük Taarruz günü gelmişti. Şimdi beklenen taarruz saati idi. İşte saat dört buçuk da olmuştu. araziyi kaplayan hafif sis içinde, iki tarafın mukadderatını tayin edecek olan taarruz başladı.
57. Tümene Çiyiltepe, Kızıltaş, Kızlaryaylası adlı birbirinden sarp ve yüksek üç tepe düşmüştü. Bu tepeler önceden düşman tarafından mükemmel surette tahkim edilmişti. Hatta burayı gören İngiliz kurmay subayları aşılamaz demişti.
Topçumuz bütün ateşi bir tepeye teksif etmişti. Diğer iki tepe istenildiği şekilde ateş altına alınamıyordu. Piyadeler birinci tepeyi zaptetti. Askerimiz seve seve can vererek çarpışıyordu. Fakat, topçu ateşinden mahsun kalan tepeler dayanıyor du. Topçuya mermi yetiştirmek güçtü, üstelik bir de yanlışlık yüzünden sevkiyat gecikmişti. Ana baba günü bu olabilirdi. Ama, bir de harekâtı umumi olarak mütalâa etmek lazımdı. Cephe Komutanından şu yazılı telefon alınd: “ 57. Tümen Komutanı miralay Reşat bey’e; Umumi vaziyete tesir ediyorsunuz, harekâtınızın yavaşlığı bütün harekâtı geciktirmektedir.”
Reşat Bey, cesur ve fedakardır. Askeri Mektepleri bitirerek 1897’de Orduya katılmış, Balkan Harbinde Yanya müdafaasında yaralanmış, I. Dünya Savaşında Çanakkele’de, Suriye’de ve Muş’ta Muharebeler vermiş, İstiklal Harbi başladığı vakit Kars’ta bulunmuştur. İstanbulbullu idi, fakat zabit çıktıktan sonra geçen 27 yıl zarfında İstanbul’a ancak bir iki defa uğrayabilmişti.
O, İşte hiçbir tertibat bile almadan hatlarda erlerle beraber ileri atılıyor ve yürekten çalışıyordu. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa da Cihan harbinden beri kendisini tanırdı. Fakat “ Evet, tepenin alınmasıda gecikiyordu. Topların orayı tutamaması düşmana dayanma kudreti veriyordu.” Reşat Bey kıtalarının önünde hücuma kalkıyor, ilerliyordu. Fakat kafası telefonun yazısında idi; evet, Başkomutan haklıydı. Emir Subayı Refik Selimoğlu ile Başkomutana haber yolladı; yarım saate kadar emri yerine getirilecek. Çiyiltepe de dayanan 7. Yunan Tümeninin haddi bildirilecekti. Hücumlar hücumları takip etti ve bu müddet de çoktan geçti. Nihayet emir subayına telefon için bir kağıt vererek yolladı, bu bir veda name idi.
Kağıtta şu yazıyordu: “ Verdiğim sözü tutamadığımdan dolayı artık yaşayamazdım....”
Komutanlarının ölüm haberi Tümeni coşturdu, erler ve subaylar Çiyiltepe’nin yamaçlarından sanki yukarı doğru uçuyorlardı. Biraz sonra buranın zaptı haberinin sevinci, Reşat Bey’in ölümü haberinin kederini tâdil etti...
Türk Subayları ve Erleri, Komutanlarından aldıkları emrin ifasını kendileri için bir Namus Borcu telâkki ederler...
http://mudafaai-hukuk.com.tr/arsiv/agustos01_10.html
..