IRAK’IN ORTA DOĞU’DAKİ JEOPOLİTİK KONUMUNU VE DÜNYA SİYASAL DÜZLEMİNDEKİ YERİ,
IRAK’IN ORTA DOĞU’DAKİ JEOPOLİTİK KONUMUNU VE DÜNYA SİYASAL DÜZLEMİNDEKİ YERİ DİKKATE ALINARAK, ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIP ÇIKMAYACAĞININ SENARYOLAR DÂHİLİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
Yazan: Dr.Kur.Kd.Alb. Ahmet KÜÇÜKŞAHİN
1. Irak’ın Tarihi
Resmî adı “Irak Cumhuriyeti” olan ve Arapça’da “El-cumhuriyetü’l Irakıye” olarak ifade edilen Irak, Türkiye’nin güneyinde bulunan bir Orta
Doğu ülkesidir. Kuzeyinde Türkiye, doğusunda İran, güneydoğusunda Basra Körfezi ve Kuveyt, güneyinde Suudi Arabistan, batısında Ürdün ve
Suriye ile çevrilidir.
Irak, fiziki yapı bakımından genelde dört bölgeye ayrılır. Bunlar; kuzey ve kuzeydoğuyu kaplayan dağlık bölge, bu bölgenin güneyinde
yer alan Basra Körfezi kıyısındaki bataklıklar, güney ve batıdaki çöllerle sınırlanmış olan Mezopotamya arazisi ve Ürdün–Suudi Arabistan–
Güney Suriye sınırlarına yakın bölgelerden başlayarak komşu ülkelerin içlerine doğru uzanan step ve çöllerdir. Ülkenin en büyük platosu
kuzeyde bulunan Cezire’dir. Kuzeydeki Zagros Dağları kesimi, Irak’ın en yüksek bölgesidir. Dicle Nehri ve kolları, Fırat Nehri Irak ve
Mezopotamya’nın hayat kaynağıdır.
Dünyanın bu bölgesinden tarih boyunca büyük medeniyetler gelip geçmiştir. Milattan önceki devirlerde Sümerler, Akatlar ve Asurlular bu
topraklarda yaşamışlar ve medeniyetler kurmuşlardır. Bu yöre halkı İslamiyeti, 633-642 yıllarında (1’inci halife Hz. Ebubekir zamanında)
kabul etmiştir. Mezopotamya'nın en eski ve en önemli şehri olan Bağdat, Emeviler ve Abbasiler devrinde önemli ticaret ve kültür merkezi hâline
gelmiştir. Abbasiler, bu topraklar üzerinde 750-1258 yıllarında büyük bir İslam devleti kurmuşlar ve Bağdat'ı başkent yaparak istikrarlı bir devir
sürmüşler ve büyük bir medeniyet yaratmışlardır. Ancak 1258’de Moğol istilasına uğrayan Bağdat tamamen yakılıp yıkılmıştır. Daha sonra
Akkoyunlular (1444-1467) ve Safeviler (1499-1508) bu topraklara hükmetmişlerse de 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından
zapt edilerek Türk toprağı hâline getirilmiştir. 384 yıl, bir Osmanlı eyaleti olarak yönetilen bu topraklar, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı
Devleti’nin yenilmesi üzerine 1918 yılında Osmanlı'dan kopmuştur. 1920 yılında San Remo Konferansı’nda İngiliz mandasına bırakılmıştır. Bu
topraklarda istikrarlı, devamlı bir devlet kurulamamış gelip geçenin elinde kalmıştır. Denilebilir ki bu topraklarda yaşayan insanlar huzuru
Osmanlı döneminde görmüşlerdir. Yüzyıllarca Osmanlı toprağı olarak kalan yörede çok miktarda Türk soyundan gelen insan yaşamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı toprağı olmaktan çıkan bölgede, bir İngiliz ve bir Fransız subay Kahire'de bugünkü Irak
Devleti’nin sınırlarını çizmişler, "Irak" ismini de İngilizler koymuştur.
İngiliz mandasındaki Irak 1932 yılında bağımsızlığa kavuşmuş, 1958 yılında da cumhuriyet ilan edilmiştir. 1979-2003 yılları arasında
Saddam Hüseyin yönetimindeki BAAS partisi tarafından yönetilmiştir. Saddam yönetimindeki Irak 1980-1988 yılları arasında sekiz yıl süre ile
komşusu İran ile savaşmış, 1990 yılında ise Kuveyt'i işgal etmiştir. ABD’nin önderliğinde 1991 Ocak ve Şubat aylarında gerçekleştirilen
silahlı operasyonla Saddam Hüseyin, Kuveyt'ten çıkarılmıştır. Birleşmiş Milletler bu olay sebebiyle Irak'a ambargo uygulamaya başlamıştır.
Bu olayı salt Irak kuvvetlerinin Kuveyt’ten çıkartılması olarak görmekten ziyade, Irak’ın artan jeopolitik değerinin bir sonucu olarak yorumlamamız
gerekir. Keza, üzerinde yaşadığımız dünyada kaynaklar eşit dağıtılmamıştır. Kaynaklar varlığın, dirliğin ve iriliğin ölçüsüdür. Bu
sebeple stratejik kaynaklara sahip olmak ülkelerin varlık ya da yokluk sorunu olarak değerlendirilmektedir.
Dikkat edilirse dünyada çatışma, kriz, vuruşma ya da diplomatik bir lisanla ifade edersek istikrarsızlığın yoğun olarak yaşandığı yöreler;
aynı zamanda stratejik kaynaklar bakımından da zengin olan bölgelerdir.
2. Jeopolitik Nedir?
Jeopolitik, coğrafyanın politikaya verdiği yöndür. Bir başka deyişle, bir ülkenin arz üzerinde işgal ettiği konum dolayısıyla sahip olduğu
askerî, siyasi ve ekonomik önemidir. Jeopolitik için, siyasi coğrafyanın beşeri değerlerle aktif hâle gelmesidir de diyebiliriz.
Jeopolitik, geliştirilecek her türden dış ilişkide bilimsel ve vazgeçilmez bir unsur hüviyetindedir. Millî, evrensel ya da bölgesel
olarak üretilecek her türden politikanın jeopolitik temellere dayandırılması şarttır. Nasıl ki zemini olmayan bir binanın geleceği
olmazsa, jeopolitik duyarlılığı bulunmayan bir politikanın da geçerliliği olmayacaktır.
Sosyal bilimlerde stratejik konum (coğrafya) ile toplum arasında yakın bir ilişkinin bulunduğu, çok eski zamanlardan bu yana ileri
sürülmektedir. Bazı düşünürler, her konumun orada oturan insan topluluklarını "iyi ve fena" kılmak hususunda eşit olmadığını ileri sürerler.
Diğer yandan tarih; toprakların çölleşmesinin, ormanların yok olmasının, madenlerin tükenmesinin, ticaret yollarının değişmesinin; toplumların
kaderleri üzerinde hayati derecede önemli değişiklikler meydana getirdiğini yazmaktadır.
Başarının temeli uygun yer, uygun zaman, uygun kaynak üçlüsü üzerine kuruludur. Bu üç faktör uygun politikalarla birleşince zafer üretir.
Bu bakımdan bir ülkenin politik yeri ya da stratejik konumu, o ülkeyi emperyalist arzuların hedefi yapar ya da önemsiz kılar. Özetle bir
ülkenin jeopolitiği ve jeostratejik yeri o ülkenin hem en büyük avantajı hem de başının belası olabilir.
Örneğin, Türkiye'de bazı entelektüel kişiler zannetmektedir ki ülkede demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü ve fikir
özgürlüğünün yeterli olmaması birtakım güçlerin Türkiye aleyhtarı politika izlemelerine neden olmaktadır. Bu tümüyle saf bir anlayıştır.
Silahsızlanma, İran ve Irak için dayatılırken İsrail için dayatılmamakta, İnsan Hakları Çin ile ilgili bir mesele iken Suudi Arabistan için
önemsenmemekte, petrol sahibi Kuveytlilere yönelik saldırıların önü büyük ölçüde kesilir iken, petrol sahibi olmayan Boşnaklara karşı yapılan
saldırılar onları hiç ilgilendirmemektedir. Bugün ABD’nin Irak’a demokrasi götürme söyleminin altında, Irak’ın gittikçe artan jeopolitik
önemi yatmaktadır.
Osmanlı Devleti'nin yıkılışından günümüze Orta Doğu’da savaş hiç bitmemiş, sadece savaşan ülkeler ve bölgeler değişmiştir. Orta
Doğu, dünyanın en jeopolitik ve jeostratejik bölgesidir. Orta Doğu’ya hâkim olan, Kafkasya, Orta Asya ve Anadolu gibi yerleri de kontrol etmiş
olur. Hatta dünya hâkimiyeti Orta Doğu’dan geçer demek daha doğru olur.
3. Irak’ın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi
a. Orta Asya’dan Hazar Denizi güneyini kullanarak batıya doğru yapılan göçler esnasında Mezopotamya bölgesi kullanılmıştır. Göçlerde
kullanılan güzergahlar; Orta Asya–Hazar güneyi–Yukarı Mezopotamya–Anadolu ile Orta Asya–Hazar güneyi–Aşağı Mezopotamya–Lübnan veya
Arabistan Yarımadası güzergâhlarıdır. Özellikle Anadolu’ya yapılan göçler esnasında güneyde Irak coğrafyası kullanılmıştır. Zaten Orta
Doğu coğrafyasında Türklerin yaşadıkları bölgeler ortaya konulduğunda göç yolları ortaya çıkacaktır. Çünkü bu yollar üzerindeki kritik kesimler,
ya yerleşime elverişli olduğu ve beğenildiği için göç etmekte olan Türkler tarafından iskân bölgesi olarak seçilmiş veya göç yolunun emniyeti
açısından bir kısım Türkler bu bölgelerde iskân ettirilmiştir. Irak coğrafyasında mevcut olan Türklerin bulunduğu bölgeler ortaya
konduğunda bu coğrafyanın Orta Asya–Afrika ve Orta Asya–Avrupa göç yolu üzerinde bulunan önemli bir geçiş güzergâhı olduğu görülecektir.
Kaynak:CIA World Factbook
b. Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün, İsrail ve Arabistan Yarımadası birlikte düşünüldüğünde, bu coğrafya Eski Dünya’nın merkezini
oluşturmakta, bu konumu ile Afrika kıtasından Orta ve Doğu Asya’ya, Avrupa’dan Orta Asya’ya uzanan kara yollarını üzerinde bulundurduğu
gibi, Süveyş Kanalı ile Akdeniz’i Hint Okyanusu’na, Türk Boğazları ile de Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan su yollarını üzerinde bulundurmaktadır.
Sadece Irak ile Türkiye birlikte düşünüldüğünde bu bölge Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında tek geçiş bölgesi durumundadır. Bu açıdan
bakıldığında oldukça önemli bir jeopolitik konuma sahiptir.
c. Müslümanlığın doğuş yeri Arabistan Yarımadasıdır. Müslümanların peygamberi de bir Arap’tır. Bu nedenle Müslümanlık başlangıçta özellikle Araplar arasında yayılmış ve bilahare diğer kavimlere doğru yayılmıştır. Bu arada Hz. Muhammet’in ölümünden sonra Müslümanlıkta çeşitli mezhepler türemiştir. Sünni olarak ifade edilen Hanefilik Türkler arasında, Malikilik Mısır, Tunus, Sudan ve bazı Afrika ülkelerinde, Şafiilik Mısır, Doğu Anadolu, Kafkasya, Filipinler, Seylan, Endonezya adalarında ve azınlık hâlinde İran’da, Hambelilik
(Vehhabiliği aynı sayarsak) Suudi Arabistan’da, Şii olarak ifade edilen Caferilik ise İran’da taraftar bularak yayılmıştır. Bu kapsamda İran nüfusunun % 89’u Şii, % 9’u Sünni, buna karşılık Irak nüfusunun % 57’si Şii, % 43’ü Sünni’dir. Batıya doğru gidildiğinde Suriye halkının % 77’si Sünni, % 11’i Şii, Ürdün halkının % 95’i Sünni, Kuveyt halkının ise % 59,5’i Sünni, % 25,5’i Şii’dir. Görüldüğü üzere Sünnilikten Şiiliğe geçişin yaşandığı ülke Irak’tır. Keza bu farklılık Irak halkı üzerindeki ayrımlardan en büyüğünü oluşturmaktadır.
ç. Araplar, Arabistan merkez olmak üzere Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da; Farslar, İran coğrafyasında yaşarlar iken Hazar Denizi’nin güney ve doğusunda yaşayan Türklerin bir bölümü batıya doğru göç ederek Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Bugün itibariyle Araplar Irak ve batısında, Farslar Irak’ın doğusunda, Türkler ise Hazar denizi güney ve doğusu ile Anadolu’da yaşamaktadırlar. Irak coğrafyası bu üç kavimin orta noktasında bulunmaktadır. Bu bağlamda Irak coğrafyası, bu üç milletin kesişme noktasını veya ayrışma noktasını oluşturmaktadır.
Kaynak:CIA World Factbook
d. Irak, dünyada petrolün en ucuz üretildiği bölgedir. Bir varil petrol Meksika Körfezi’nde 13 dolara, Rusya’da 5-10 dolara, Kuzey Denizi’nde 12-16 dolara, ABD’de 20 dolara, Suudi Arabistan’da 1,5 dolara mal olurken; Irak’ta 1 dolara mal olmaktadır. Ayrıca dünya petrol rezervlerinin büyük bölümü (214 milyar tahminî rezerv) de Irak’ta bulunmaktadır. Bu bağlamda Irak’ı petrol coğrafyasının merkezi olarak nitelemek fazla abartılı olmayacaktır.
Kaynak:CIA World Factbook
e. Irak coğrafyası Mezopotamya topraklarının büyük bölümünü bünyesinde bulundurmaktadır. Gerek medeniyetler tarihi ve gerekse dinler tarihi açısından Irak’ın özel bir yeri vardır. Sümerler, Akatlar ve Asurlular bu topraklarda yaşamışlar ve medeniyetler kurmuşlardır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde de Türklerin ilgisi buradan ayrılmamıştır. Irak; özellikle Mezopotamya, tarihî derinliği olan bir bölgedir. Petrolün varlığının keşfedilmesinden sonra bu bölgeye ilgi duyan ülkeler arasına İngilizler, Almanlar, Fransızlar ve bilahare Amerikalılar da girmişlerdir.
f. Irak’ı, ABD’nin stratejik müttefiki İsrail ile birlikte düşündüğümüz zaman ayrı bir siyasal önemi vardır. Irak halkı arasında var olduğu ifade edilen Yahudi kökenli vatandaşlar ve de özellikle Kürtler büyük bir önem arz etmektedir. Bunların Irak içerisinde etkin hâle gelmeleriyle birlikte bir Irak-İsrail yakınlaşması sağlanabilir, bu yakınlık İsrail’in kendini bölgede daha güvenli hissetmesi sonucunu doğurabilir.
g. Genişletilmiş Orta Doğu Projesi açısından baktığımız zaman Irak, projenin tam ortasında yer alan bir konuma sahiptir. Irak’ın, proje kapsamında arzu edilen seviyeye getirilmesi durumunda bu merkez noktadan batıya veya doğuya doğru projenin geliştirilmesi imkânı elde edilmiş olunacaktır.
Kaynak:CIA World Factbook
ğ. Kara hâkimiyet teorisyenlerinden Spykman, ileri sürdüğü Kenar Kuşak Teorisi ile dünya adasına hâkimiyetin, merkez bölgesini çeviren, kaynak ve imkânları daha geniş olan kenar kuşağa hâkimiyet ile mümkün olacağını ifade eder. Bu dış kuşak; Avrupa, Türkiye, Irak, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin, Kore ve Doğu Sibirya'dır. Dolayısıyla Irak bu teori içerisinde yer bulan ülkelerden birisidir.
Sonuç olarak, Irak’ın Orta Doğu’daki jeopolitik konumu ve dünya siyasal düzlemindeki yeri dikkate alındığında; ABD’nin, Genişletilmiş Orta Doğu Projesi gerçekleşene kadar, 2003 yılında girdiği Irak’tan çıkmayacağı değerlendirilmektedir.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder