Kafkasya‟da Rus-Osmanlı Mücadelesi ve Kars Dolaylarında Rusların Sınır
İhlâlleri, 1826 BÖLÜM 1
Necmettin AYGÜN
Ankara
Ankara
Aygün, Necmettin, Kafkasya’da Rus-Osmanlı Mücadelesi ve Kars Dolaylarında Sınır İhlâlleri, 1826,
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi (CTAD), Yıl 3, Sayı 6 (Güz 2007), 89-116.
Rusya’nın modernleşmeye başlayarak büyüme devrine girdiği XVIII. yüzyıl Osmanlı devletinin çözülme süreciyle aynı zaman dilimine denk geldiğinden iki devlet arasında ilerleyen süreçte meydana gelen siyasî ve askerî mücadeleler çoğunlukla Osmanlı devletinin aleyhine sonuçlanınca bilhassa sınırlardaki yerleşimler, devletlerin birbirleriyle barış sürecinde oldukları dönemlerde bile savaşları aratmayacak sıkıntılara/mücadelelere sahne olmuşlardır.
Giriş
İstanbul‟un fethinden (1453) Irak‟ta hâkimiyetin sağlanmasına kadar (1555) geçen süreçte Uzak Doğudan Yakındoğu‟ya giren bütün ticarî yolları denetim altına alan Osmanlılar siyasî, kültürel ve iktisadî öneme sahip merkezlere doğru genişleme politikasında önemli bir aşamayı başarıyla tamamlayarak iki büyük denizin ve üç büyük kıtanın merkezinde XVI. yüzyılın en büyük devleti olma
başarısını elde ettikleri gibi İslâm dünyasının temsilcisi olma hakkını da kazanmışlardı.
XVI. yüzyılın sonlarından itibaren uluslar arası koşullar Osmanlı devletinin aleyhine gelişmeye başlayınca iç siyaset de bu olumsuz gelişmelerden etkilenmiştir. Savaşlarda artık ateşli silahların kullanılmaya başlanması yanı sıra İspanya‟nın XVI. yüzyılın sonlarında Avrupa‟da önemli bir güç olarak ortaya çıkması, Rusların yine bu yüzyılda kuzey ticaret yolunu denetler hâle gelerek İdil (Volga) havzasın dan Kafkaslara doğru ilerlemeye başlaması, İran‟ın Rusya başta olmak üzere batılı devletler ile ittifaklar yaparak Osmanlının Doğu sınırlarını sürekli rahatsız etmesi Osmanlı devletinin klasik yapısını etkileyerek bir dizi problemin doğmasına neden olmuştur. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı devleti varlığını devam ettirmek için müttefik bulmakta zorlanırken, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren sonucu başarıyla tamamlanamayan pek çok masraflı savaşı da birkaç cephede yürütmek zorunda kalmıştır. Dış kaynaklı bu gelişmeler aslında hiçbir zaman merkeziyetçi olmayan ve gerçekte çok hassas yapılanmalarla birbirine bağlanan iç dengelerin bozulmasına neden olunca iç huzursuzluklar ortaya çıkmıştır. Yenilgiyle sonuçlanan savaşların yarattığı psikolojik ortam mevcut iktidara, padişah ve diğer üst düzey yöneticilere
olan güveni sarsarken idareciler arasında bölünme ve rekabeti de körüklemiştir. Halk geçim ve güvenlik kaygısıyla tarım arazilerini terk ederek büyük şehirlere, sanayi ve ticaret merkezlerine doğru gelişigüzel hareket etmeye başlamış, bu gelişmeler ise tarıma dayalı Osmanlı ekonomisinin ve devlet düzeninin yıkılmasına, ancak bozulan düzenin yerine uzun dönemde geçerlilik taşıyacak yeni bir düzenin
yerleştirilememesine neden olmuştur 1.
Birçok alanda geri kaldığını kavrayan Osmanlı devletinin XVIII. yüzyıldan itibaren Avrupa‟daki gelişmeleri daha sıkı ve istekli takip ettiği görülmekle birlikte girişilen ıslahat hareketlerine Fransız devriminin (1789) milliyetçi ve özgürlükçü söylemleri olumsuz etki yapmıştır. Kendini toparlamak için ciddi tedbirlere girişen devletin III. Selim ve II. Mahmud gibi yetenekli padişahları Fransız devriminin etkisiyle isyan eden reâyâ ile uğraşmak zorunda kalınca devlet, topraklarını muhafaza edemediği gibi ıslahat ve modernleşme çabalarının sonucunu almaya da vakit bulamamıştır. Çıkar esasına dayalı sürekli değişen ittifaklar dünyası hâline gelen XVIII. yüzyıl ve sonrasında Osmanlı devletinin gerek siyasî ve gerekse toplumsal yapılanmasını olumsuz yönde etkileyen güçlerden biri şüphesiz Çarlık Rusyası olmuştur.
Çalışmamızda Osmanlı, Rus ve kısmen de İran‟ın Kafkaslar ve Anadolu‟nun doğusuna hâkim olma mücadeleleri ele alındıktan sonra 1826-27 yılında Rusların Kars dolaylarında Osmanlı köylerine saldırılarını ele alan bir arşiv belgesi/raporu değerlendirilmiştir.
Yükselen Rusya ve Osmanlı Doğusunda Mücadele Rusların Kars şehrinin ötesinde kalan coğrafyaya sahip olma mücadeleleri XIX. yüzyılda tamamlanmış olmakla birlikte Kafkaslara hâkim olma mücadelelerinin geçmişi XVI. yüzyıl başlarına
kadar inmektedir. Bilindiği gibi Altınordu devletinin (XIII-XVI. yüzyıl) siyasî birliğinin sona ermesi Moskova devletinin tarih sahnesine çıkmasına vesile olmuştur (1480). Büyük İvan‟dan (1462-1505)
Çalışmamızda Osmanlı, Rus ve kısmen de İran‟ın Kafkaslar ve Anadolu‟nun doğusuna hâkim olma mücadeleleri ele alındıktan sonra 1826-27 yılında Rusların Kars dolaylarında Osmanlı köylerine saldırılarını ele alan bir arşiv belgesi/raporu değerlendirilmiştir.
Yükselen Rusya ve Osmanlı Doğusunda Mücadele Rusların Kars şehrinin ötesinde kalan coğrafyaya sahip olma mücadeleleri XIX. yüzyılda tamamlanmış olmakla birlikte Kafkaslara hâkim olma mücadelelerinin geçmişi XVI. yüzyıl başlarına
kadar inmektedir. Bilindiği gibi Altınordu devletinin (XIII-XVI. yüzyıl) siyasî birliğinin sona ermesi Moskova devletinin tarih sahnesine çıkmasına vesile olmuştur (1480). Büyük İvan‟dan (1462-1505)
Korkunç İvan‟a (1533-1584) kadar Moskova Knezliği‟nin büyümesindeki ilk strateji, ticarî ve siyasî merkezlere sahip Türk-Tatarları geri iterek boyun eğdirilen Slavları daha önce ele geçirilen önemli merkezlere yerleştirmek esasına dayanmaktaydı 2. Moskova Knezliği‟nin çevresindeki Altın Orda sonrası
kurulan hanlıklara nazaran ön plana çıkmasında otuz-kırk yıl kadar tahtta kalan uzun ömürlü knezlere sahip olması belirleyici olmuştur. Fetihlerle ele geçirilen bölgelerde yaşayan halkları belirli kentlere toplayarak bir ideoloji çevresinde yönlendirmesi Rus yayılmasının diğer bir önemli stratejisidir. Bu tarz yayılmada uçsuz bucaksız büyüklükteki ova ve nehir sisteminin sağlamış oldukları ulaşım imkânları önemlidir. Nehirler ve bu nehirler çevresinde savunma ve yayılma amaçlı olarak kurulan kale-köyler (krepost, stanitsa) sonraları nüfus ile beslenerek şehirlere dönüşmüştür. 1589 yılında Moskova‟da Patriklik kurulmasından sonra Ortodoks Kilisesi de Çar‟ın denetimine girerek onun siyasî çıkarlarına hizmet etmeye başlamıştır.
Kuzeydoğu Avrupa‟daki Altın Orda kalıntılarının esnek parçalar hâlinde yaşayan ve kabile esasına dayalı; merkezî bir sistem oluşturamamış yapılanmaları Rus yayılmasını kolaylaştırmıştır. Altın Orda devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Kırım, Kazan ve Astrahan Hanlıkları‟nın kendi aralarında mücadele etmeleri de Rusların güçlenmesine yardımcı olmuştur 3. Kafkasya‟nın kuzeyinde yaşayan Çerkesler ve Kabardaylar görünüşte Kırım hanlığına, Kefe sancağına bağlıydılar. Kabile esasına dayalı Kafkas yapılanmasında Osmanlı hâkimiyetini tanıyan beyler olduğu gibi tanımayanlar da mevcuttu. Kırım hanlarının Kuzey Kafkas halkları üzerindeki vergi esasına dayalı bazı keyfî uygulamaları bölgedeki Osmanlı varlığının pekişmesine engel olmuştur. Bu nedenle bazı Kabarday, Kalmuk ve Nogay beyleri Kırım hanlarının keyfî uygulamaları karşısında Rus yardımını talep ederek Kafkaslarda Rus yayılmasına yardımcı olmuşlardır. Esasında Kafkasya‟daki Rus ve İran etkisini kırmak için 1569 yılında başlayan Don-Volga nehirlerinin birleştirilmesi projesinde Kırım hanlığının tutarsız tavırları Osmanlı devletinin Kırım ve Kafkaslardaki politikalarının çıkmazlarından biri olarak XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir 4.
kurulan hanlıklara nazaran ön plana çıkmasında otuz-kırk yıl kadar tahtta kalan uzun ömürlü knezlere sahip olması belirleyici olmuştur. Fetihlerle ele geçirilen bölgelerde yaşayan halkları belirli kentlere toplayarak bir ideoloji çevresinde yönlendirmesi Rus yayılmasının diğer bir önemli stratejisidir. Bu tarz yayılmada uçsuz bucaksız büyüklükteki ova ve nehir sisteminin sağlamış oldukları ulaşım imkânları önemlidir. Nehirler ve bu nehirler çevresinde savunma ve yayılma amaçlı olarak kurulan kale-köyler (krepost, stanitsa) sonraları nüfus ile beslenerek şehirlere dönüşmüştür. 1589 yılında Moskova‟da Patriklik kurulmasından sonra Ortodoks Kilisesi de Çar‟ın denetimine girerek onun siyasî çıkarlarına hizmet etmeye başlamıştır.
Kuzeydoğu Avrupa‟daki Altın Orda kalıntılarının esnek parçalar hâlinde yaşayan ve kabile esasına dayalı; merkezî bir sistem oluşturamamış yapılanmaları Rus yayılmasını kolaylaştırmıştır. Altın Orda devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Kırım, Kazan ve Astrahan Hanlıkları‟nın kendi aralarında mücadele etmeleri de Rusların güçlenmesine yardımcı olmuştur 3. Kafkasya‟nın kuzeyinde yaşayan Çerkesler ve Kabardaylar görünüşte Kırım hanlığına, Kefe sancağına bağlıydılar. Kabile esasına dayalı Kafkas yapılanmasında Osmanlı hâkimiyetini tanıyan beyler olduğu gibi tanımayanlar da mevcuttu. Kırım hanlarının Kuzey Kafkas halkları üzerindeki vergi esasına dayalı bazı keyfî uygulamaları bölgedeki Osmanlı varlığının pekişmesine engel olmuştur. Bu nedenle bazı Kabarday, Kalmuk ve Nogay beyleri Kırım hanlarının keyfî uygulamaları karşısında Rus yardımını talep ederek Kafkaslarda Rus yayılmasına yardımcı olmuşlardır. Esasında Kafkasya‟daki Rus ve İran etkisini kırmak için 1569 yılında başlayan Don-Volga nehirlerinin birleştirilmesi projesinde Kırım hanlığının tutarsız tavırları Osmanlı devletinin Kırım ve Kafkaslardaki politikalarının çıkmazlarından biri olarak XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir 4.
Rusya‟nın Orta Asya ve Kafkaslar yönünde rahatça istila hareketlerinde bulunmasında İran‟ın Güney Kafkasya üzerindeki emelleri de Rusya‟ya kolaylık sağlamıştır. Osmanlı devletinin Hazar denizi kıyılarına ulaşmasını engelleyerek Azerbaycan ve Dağıstan hanlıklarına uzun süre hâkim olan İran, Osmanlı devletinin Kafkaslar üzerindeki manevra alanını iyice daraltarak Rusya‟ya hareket alanı sağlamış, bazen de Ruslarla işbirliğine giderek İslâm dünyasında bölücü ve zayıflatıcı bir öğe olarak rol oynamıştır.
Osmanlı-İran savaşları, Osmanlı hazinesinin savaş harcamalarına akarak tükenmesinin en önemli etkenlerinden biri olmuştur 5. Kafkaslar6 ve İran toprakları yönüne Osmanlı devletinin Fâtih Sultan Mehmed döneminde başlayan genişlemesi 1590 yılına kadar hızla devam etmiş; bu tarihten sonra ise mücadele daha önce elde edilen mahallerin İran ve Rusya‟ya karşı savunulması şeklinde devam etmiştir. Osmanlı devleti ile İran arasındaki savaşlar Güney Kafkasya‟ya hâkim olmanın ötesinde bir anlam taşır ve İran‟ın Türkmenler üzerindeki faaliyetleri bu savaşların ana nedenlerindendir. Şiî-Sünnî ihtilâfı hâricinde ipek yolunda hâkimiyet kurma sevdası nedeniyle Yavuz Selim devrinden 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasına kadar geçen 129 yıllık Osmanlı-Safevî savaşları her iki devletin malî iflası hâricinde bölge yerleşimlerinin talan edilmesi, sosyal ve iktisadî faaliyetlerin durmasından başka taraflara gözle görülür bir kazanç sağlamamıştır. Aksine, Orta-Doğu ve Anadolu ticaretinin darbe alarak Okyanus ticaretinin
önem kazanmasında ve Astrahan‟dan Orta Avrupa‟ya geçen yolun önem kazanmasında bu savaşların önemli bir etkisi söz konusudur 7.
önem kazanmasında ve Astrahan‟dan Orta Avrupa‟ya geçen yolun önem kazanmasında bu savaşların önemli bir etkisi söz konusudur 7.
Rusya‟nın Avrupa devletleriyle ittifaklar yaparak güneye yayılma siyasetinde 1680‟ler önemlidir.
1683 Viyana kuşatmasında Avusturya, Polonya, Venedik ve Almanya‟nın yanında yer alan Rusya‟nın Viyana bozgunundan sonra Osmanlı devletinden daha cesur taleplerde bulunduğu ve eski çekimser tavrını değiştirdiği görülür. Bilindiği gibi XVIII. yüzyıl, Avrupa‟da merkezî hükûmetlerin, millî devletlerin ve ideolojilerin kök saldığı bir dönemdir. Bu dönem Rusya için Avrupa‟dan öğrenme dönemi olarak kabul edilir ve Avrupa‟yı birebir taklit ederek değişen Rusya‟da değişimin öncüsü Büyük Petro‟dur (1672-1725). Petro‟nun Rusya‟yı batılılaştırma projesi 8 aynı zamanda Avrupa ile yakınlaşmaya ve ittifaklara zemin hazırlamıştır. Petro ile hızlanan Rus yayılmacılığı büyük ölçüde Müslüman (ve Türk) halkların zararına olmuştur.
Kafkaslardan güneye yayılma siyasetinin ilk dönemlerinde (XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyıl ortalarına kadar) Ruslar, mümkün olduğunca Osmanlı devletini rahatsız etmeden ve genelde dostluk ilişkileri kurarak Hazar denizi sahillerinden güneye inmeye; Osmanlı etkisinin yoğun olduğu Kırım, Azak, Anapa, Sohum gibi mahallerden uzak durmaya gayret etmişlerdir. Rusların Hazar denizi kıyılarından güneye inmesinde Derbent geçidi önemli bir hedef durumundaydı. Derbent‟in bölgedeki en önemli askerî ve siyasî üs olan Astrahan‟a yakın olması yanı sıra Derbent‟in içinde yer aldığı Dağıstan hanlıklarının siyasî bölünmüşlüğü Rusların güneye yayılma faaliyetlerini kolaylaştırmıştır. Ruslar, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Terek nehri boylarında, Sunç ve Sulak nehri kıyılarında kaleler (köyler) inşa ederek bölgeye nüfuz ederken 9 İran ile yapılan savaşlar nedeniyle Osmanlı devleti Rusya‟ya karşı ciddî bir ordu hazırlayamamıştır. Yine XVII. yüzyıl ve sonrası Rusların Hıristiyanlığı bölgede yaymak için büyük gayret gösterdiği dönemdir. Birçok Kafkas idarecisi ve özellikle de hâkim oldukları coğrafyada
muhalefette bulunan feodal beyler iktidarı ele geçirmek için Moskova‟ya giderek vaftiz olmuşlar;
Moskova‟dan almış oldukları maddî ve manevî destekle bölgelerine Hristiyan Rus idarecisi olarak dönmüşlerdir. Tüm bunlar karşısında Osmanlı idarecilerinin bölge güvenliğini Kırım hanlarına, yerel beylere veya Trabzon ile Erzurum valilerine havale ederek geçici çözümler üretmeleri Rus ilerlemesini durduramamıştır.
Ruslar, 1721 yılına kadar İsveç ile Baltık denizi taraflarında savaş hâlinde bulunmalarından dolayı bu süreçte Kafkaslara ciddî bir sefer düzenleyememişler dir 10. Bu yıllarda Ruslar, Osmanlı devletiyle doğrudan bir savaşı göze alamadıklarından devam etmekte olan Osmanlı-İran savaşlarının barış
ile sonlanmaması için İran‟ı destekleyerek Hazar denizi kıyılarında varlığını devam ettirme yönünde çaba göstermişlerdir 11. 1723 yılında başlayıp 23 yıl devam eden ve 1746 yılında sona eren Osmanlı-İran savaşları Osmanlı ve İran hazinelerinin boşalmasına, on binlerce insanın ölümüne yol açarken Rusya‟nın Kafkaslarda ve Hazar denizi kıyılarında gücünü ve ideolojisin yerleştirmesine, Hristiyanlığı yaymasına, Gürcüler ve Ermeniler arasında taraf bulmasına, Rus Kozakların bölgeye yerleşmesine imkân vermiştir 12.
1768 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşı tarafların kazandıkları veya kaybettikleri birçok muharebeden sonra 13 K. Kaynarca Antlaşması (1774) ile sonuçlanmıştı. Osmanlı devletinin bu yıllara kadar kuzey sınırlarını ilgilendiren en ağır şartları içeren bu antlaşmayla Çariçe Katerina “Ruslar şimdiye kadar böyle bir antlaşma yapmamıştır” diyerek Rusya‟nın elde ettiği avantajları özetlemiştir 14.
1683 Viyana kuşatmasında Avusturya, Polonya, Venedik ve Almanya‟nın yanında yer alan Rusya‟nın Viyana bozgunundan sonra Osmanlı devletinden daha cesur taleplerde bulunduğu ve eski çekimser tavrını değiştirdiği görülür. Bilindiği gibi XVIII. yüzyıl, Avrupa‟da merkezî hükûmetlerin, millî devletlerin ve ideolojilerin kök saldığı bir dönemdir. Bu dönem Rusya için Avrupa‟dan öğrenme dönemi olarak kabul edilir ve Avrupa‟yı birebir taklit ederek değişen Rusya‟da değişimin öncüsü Büyük Petro‟dur (1672-1725). Petro‟nun Rusya‟yı batılılaştırma projesi 8 aynı zamanda Avrupa ile yakınlaşmaya ve ittifaklara zemin hazırlamıştır. Petro ile hızlanan Rus yayılmacılığı büyük ölçüde Müslüman (ve Türk) halkların zararına olmuştur.
Kafkaslardan güneye yayılma siyasetinin ilk dönemlerinde (XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyıl ortalarına kadar) Ruslar, mümkün olduğunca Osmanlı devletini rahatsız etmeden ve genelde dostluk ilişkileri kurarak Hazar denizi sahillerinden güneye inmeye; Osmanlı etkisinin yoğun olduğu Kırım, Azak, Anapa, Sohum gibi mahallerden uzak durmaya gayret etmişlerdir. Rusların Hazar denizi kıyılarından güneye inmesinde Derbent geçidi önemli bir hedef durumundaydı. Derbent‟in bölgedeki en önemli askerî ve siyasî üs olan Astrahan‟a yakın olması yanı sıra Derbent‟in içinde yer aldığı Dağıstan hanlıklarının siyasî bölünmüşlüğü Rusların güneye yayılma faaliyetlerini kolaylaştırmıştır. Ruslar, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Terek nehri boylarında, Sunç ve Sulak nehri kıyılarında kaleler (köyler) inşa ederek bölgeye nüfuz ederken 9 İran ile yapılan savaşlar nedeniyle Osmanlı devleti Rusya‟ya karşı ciddî bir ordu hazırlayamamıştır. Yine XVII. yüzyıl ve sonrası Rusların Hıristiyanlığı bölgede yaymak için büyük gayret gösterdiği dönemdir. Birçok Kafkas idarecisi ve özellikle de hâkim oldukları coğrafyada
muhalefette bulunan feodal beyler iktidarı ele geçirmek için Moskova‟ya giderek vaftiz olmuşlar;
Moskova‟dan almış oldukları maddî ve manevî destekle bölgelerine Hristiyan Rus idarecisi olarak dönmüşlerdir. Tüm bunlar karşısında Osmanlı idarecilerinin bölge güvenliğini Kırım hanlarına, yerel beylere veya Trabzon ile Erzurum valilerine havale ederek geçici çözümler üretmeleri Rus ilerlemesini durduramamıştır.
Ruslar, 1721 yılına kadar İsveç ile Baltık denizi taraflarında savaş hâlinde bulunmalarından dolayı bu süreçte Kafkaslara ciddî bir sefer düzenleyememişler dir 10. Bu yıllarda Ruslar, Osmanlı devletiyle doğrudan bir savaşı göze alamadıklarından devam etmekte olan Osmanlı-İran savaşlarının barış
ile sonlanmaması için İran‟ı destekleyerek Hazar denizi kıyılarında varlığını devam ettirme yönünde çaba göstermişlerdir 11. 1723 yılında başlayıp 23 yıl devam eden ve 1746 yılında sona eren Osmanlı-İran savaşları Osmanlı ve İran hazinelerinin boşalmasına, on binlerce insanın ölümüne yol açarken Rusya‟nın Kafkaslarda ve Hazar denizi kıyılarında gücünü ve ideolojisin yerleştirmesine, Hristiyanlığı yaymasına, Gürcüler ve Ermeniler arasında taraf bulmasına, Rus Kozakların bölgeye yerleşmesine imkân vermiştir 12.
1768 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşı tarafların kazandıkları veya kaybettikleri birçok muharebeden sonra 13 K. Kaynarca Antlaşması (1774) ile sonuçlanmıştı. Osmanlı devletinin bu yıllara kadar kuzey sınırlarını ilgilendiren en ağır şartları içeren bu antlaşmayla Çariçe Katerina “Ruslar şimdiye kadar böyle bir antlaşma yapmamıştır” diyerek Rusya‟nın elde ettiği avantajları özetlemiştir 14.
Bu tarihten sonra Kafkaslarda hem Ruslar ve hem de Osmanlılar yeni bir yapılanmaya gireceklerdir. Ruslar Kuzey Kafkasya‟ya asker ve nüfus tahkimatı yaparak Güney Kafkasya‟yı ele geçirmeyi planlarken Osmanlılar da Soğucak ve sonradan inşa olunan (1782) Anapa kalelerini tahkim edip bölge hakkında her
türden bilgiyi birinci elden toplama politikasına yöneleceklerdir. Kırım hanlarının yardımlarıyla 1783 yılında Kırım‟ın Ruslar tarafından işgal edildiği 15 yıllarda Kuzeydoğu Kafkasya‟da Çeçen asıllı Nakşibendî Şeyhi İmam Mansur‟un Ruslara karşı “cihat” ilân ederek Kafkas halklarını birleştirmeye çalışması Kafkaslarda Rus yayılmasını geciktirdiği gibi Rus düşmanlığını, Osmanlı dostluğunu ve İslâm
dinine duyulan heyecanı artırmıştır. 1801 yılında Gürcistan‟ın Rus eyaleti hâline gelmesi ise Azerbaycan ve Doğu Anadolu havzasının işgale açık olmasını sağlamıştı 16.
1800‟lü yıllar, serhat şehri hâline gelen Anapa kalesinin asker ve teçhizat ile desteklenmesine büyük önem verildiği yıllardır. Osmanlı-Çerkes birlikleri Anapa civarında Ruslara ağır kayıplar verdirmelerine karşın muhafızlıkla görevlendirilen Osmanlı idarecilerinin Anapa‟ya gitmekte çekimser kalmaları Rusların Kafkaslar daki gücünün hâlen kırılmasını mümkünken kırılamamasına ve Rusların zaman kazanarak daha güçlü birliklerle geri dönmelerine yol açmıştır 17. Rusya, İran‟ın nüfuz sahasında yer alan Dağıstan ve Azerbaycan havzasını ele geçirmek için 1812 yılında İran‟a savaş açarak 1814 yılında tüm Azerbaycan havzasını ele geçirmişti. Osmanlı devleti ise bu gelişmeler karşısında Anapa ve Faş kalelerini tahkim etmiş; Osmanlı yanında yer alan bazı Dağıstan ve Çeçen beylerinin yardım taleplerine karşılık onlara top ve top döküm ustaları ile hediye ve unvanlar vererek mücadelelerine devam etmelerini istemiştir 18. Anapa yakınlarındaki Çerkesler ve Doğu Kafkasya‟daki Çeçen ve Dağıstanlıların direnişleri ise 1825‟lerde tüm şiddetiyle devam etmiştir. Çar I. Nikola tarafından Kafkasya Genel Valiliği
Mart 1827 yılında Yermolov‟un elinden alınarak General Paskeviç‟e verilmiştir. Paskeviç altı ay gibi kısa bir sürede İran ordusunu bozguna uğratınca İran, Rusya ile Şubat 1828 tarihinde Türkmençay Antlaşmasını imzalayarak Kars‟ın ötesinde ve Aras nehrinin kuzeyinde kalan Güney Kafkasya havzasını Ruslara bırakmak zorunda kalmıştır. Güney Kafkasya‟da İran engelini bertaraf eden Rusya bundan sonra tüm gücünü Anadolu‟yu ele geçirmek için harcayacaktır.
türden bilgiyi birinci elden toplama politikasına yöneleceklerdir. Kırım hanlarının yardımlarıyla 1783 yılında Kırım‟ın Ruslar tarafından işgal edildiği 15 yıllarda Kuzeydoğu Kafkasya‟da Çeçen asıllı Nakşibendî Şeyhi İmam Mansur‟un Ruslara karşı “cihat” ilân ederek Kafkas halklarını birleştirmeye çalışması Kafkaslarda Rus yayılmasını geciktirdiği gibi Rus düşmanlığını, Osmanlı dostluğunu ve İslâm
dinine duyulan heyecanı artırmıştır. 1801 yılında Gürcistan‟ın Rus eyaleti hâline gelmesi ise Azerbaycan ve Doğu Anadolu havzasının işgale açık olmasını sağlamıştı 16.
1800‟lü yıllar, serhat şehri hâline gelen Anapa kalesinin asker ve teçhizat ile desteklenmesine büyük önem verildiği yıllardır. Osmanlı-Çerkes birlikleri Anapa civarında Ruslara ağır kayıplar verdirmelerine karşın muhafızlıkla görevlendirilen Osmanlı idarecilerinin Anapa‟ya gitmekte çekimser kalmaları Rusların Kafkaslar daki gücünün hâlen kırılmasını mümkünken kırılamamasına ve Rusların zaman kazanarak daha güçlü birliklerle geri dönmelerine yol açmıştır 17. Rusya, İran‟ın nüfuz sahasında yer alan Dağıstan ve Azerbaycan havzasını ele geçirmek için 1812 yılında İran‟a savaş açarak 1814 yılında tüm Azerbaycan havzasını ele geçirmişti. Osmanlı devleti ise bu gelişmeler karşısında Anapa ve Faş kalelerini tahkim etmiş; Osmanlı yanında yer alan bazı Dağıstan ve Çeçen beylerinin yardım taleplerine karşılık onlara top ve top döküm ustaları ile hediye ve unvanlar vererek mücadelelerine devam etmelerini istemiştir 18. Anapa yakınlarındaki Çerkesler ve Doğu Kafkasya‟daki Çeçen ve Dağıstanlıların direnişleri ise 1825‟lerde tüm şiddetiyle devam etmiştir. Çar I. Nikola tarafından Kafkasya Genel Valiliği
Mart 1827 yılında Yermolov‟un elinden alınarak General Paskeviç‟e verilmiştir. Paskeviç altı ay gibi kısa bir sürede İran ordusunu bozguna uğratınca İran, Rusya ile Şubat 1828 tarihinde Türkmençay Antlaşmasını imzalayarak Kars‟ın ötesinde ve Aras nehrinin kuzeyinde kalan Güney Kafkasya havzasını Ruslara bırakmak zorunda kalmıştır. Güney Kafkasya‟da İran engelini bertaraf eden Rusya bundan sonra tüm gücünü Anadolu‟yu ele geçirmek için harcayacaktır.
1826 yılında yeniçeri ordusunu kaldırarak kara gücünden yoksun kalan Osmanlı lar; donanmanın yakılmasıyla da deniz gücünden yoksun kalınca 19 Rusya fırsatı değerlendirerek Nisan 1828 tarihinde Osmanlı devletine savaş açmıştı. Dikkate değer bir direniş gösterilmesine rağmen Anapa, Kars, Faş ve Ahıska 1828 yazında; Erzurum, Bayburt ve Muş ise 1829 yazında Ruslar tarafından işgal edilmiştir 20.
Rusların Kars ve çevresindeki saldırılarında asker sayısının 10 bin civarında olmasına karşın çoğu disiplinden uzak toplama/gönüllü askerden müteşekkil 30 bin kadar Osmanlı askerini etkisiz hâle getirmeleri ve pek çok çatışmada Osmanlı askerinin emare-i gayret ve hamiyetten uzak görünmesi devletin içinde bulunduğu kötü vaziyetin göstergesiydi 21. Rusların Kars ve çevresini ele geçirmesinde
başta Ermeniler olmak üzere yerel halktan casuslar elde ederek Osmanlı savaş gücü hakkında bilgi edinmesi önemlidir 22. 15 Eylül 1829 tarihinde imzalanan Edirne Antlaşması‟yla Balkanlarda Tuna deltası Rusya‟ya kalırken Anapa‟dan Batum‟a kadar olan sahil şeridiyle birlikte tüm Kafkasya Rus idaresine
girmekteydi. Böylece dört yüz yıla yakın bir süre Osmanlı devletine bağlı kalan Kafkas halklarının kaderi Rusya‟ya terk ediliyordu. Bu antlaşma ile Anadolu topraklarını Rus tehlikesine açık hâle geldiği gibi Kafkasya‟da 1830‟lardan sonra uzun yıllar devam edecek olan direniş hareketleri de çember içine alınarak Kafkas halklarının Türkler, İranlılar ve Avrupalılar ile olan ikmalleri zorlaşacaktır 23.
Bab-ı Asafî Düvel-i Ecnebiyye Defterlerleri’ndeki Bir Rapor: Kafkasya’da Rus-Osmanlı Mücadelesi ve Kars Rusya‟nın baskısıyla Kırım‟ın bağımsız olmasının (1774) yarattığı kaygı en azından Karadeniz kıyılarında kalan Anapa ve Faş gibi siyasî, askerî ve ticarî öneme sahip mahallerinin kaybedilmemesi düşüncesini kuvvetlendirdiğinden; XVIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı devletinin bölgeyi daha iyi tanıma amacıyla Kafkas halklarıyla “vasıtasız” yakınlaşma sürecine girdiği görülür. Bu süreç aynı zamanda bölge hakkında ayrıntılı rapor hazırlama sürecini de başlatmıştır. Burada üzerinde durulacak olan belge/rapor bu geleneğin devamı olup Rusların Kafkaslarda yayılırken uygulamış oldukları istilâ metotlarını ve Osmanlı devletinin topraklarını korumaktan aciz hâle geldiğini göstermesi açısından önemlidir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA, İstanbul] Bab-ı Asafi Düvel-i Ecnebiyye Defterleri tasnifinde A.DVN.DVE 915 kodu ile kayıtlı ve çevrimyazısı Ek‟te verilen bu rapor 1828-29 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşından iki yıl öncesine, H.1242/M.1826-27 yılına aittir24 ve taraflar arasındaki siyasî ve
askerî mücadeleleri ele alan yedi sayfalık bir belgedir. Söz konusu olan Rapor ayrıca, kayda alınma tarihinden daha önceki yıllara ait bazı olaylara da kaynaklık etmektedir.
Osmanlı devleti ile Rusya arasında 1812 yılında Bükreş Antlaşması imzalanarak barış sağlandığından dolayı belgenin tarihi olan 1826-27 yılında resmiyette taraflar arasında savaş mevcut değildir. Bununla birlikte raporun tarihi, Osmanlı devletinin Yunan isyanını bastırması ve devamında Yeniçeri ocağını ortadan kaldırılması sürecinin hemen sonrasına denk geldiğinden Rusya‟nın Osmanlı devletine savaş açmak için fırsat kolladığı bir dönemi de ifade eder. Taraflar arasında fiilen savaş
olmamakla birlikte ilgili rapor, sınırlarda savaşları aratmayacak çatışmalar ve acıların barış zamanlarında bile devam ettiğini göstermesi açısından dikkate değerdir. Belge tarihinden bir yıl önce (1825) Ruslar, Orta Kafkaslarda Kabarday ve Çeçen hanlarının isyanlarını bastırmış olduklarından bu tarihlerde bütün
gücü ile İran‟a karşı savaş hâlindedirler, Revan ve Tebriz‟in Rusların eline geçmesi ve Kars‟ın Rus çarlığı ile komşu olması an meselesidir. Devir, Çar I. Nikola devridir ve Kafkasya Genel Valiliği Mart 1827 yılına kadar görevinin başında kalacak olan, zalimliği ile ün salan Yermolov‟un elindedir 25. 1820-28 arası aynı zamanda Osmanlı devletinin kuzeydeki en önemli üssü olan Anapa‟yı Rus tehlikesine karşı Trabzon Valisi ve Anapa muhafızı olan Çeçenzâde Hasan Paşa vasıtasıyla onarttığı; Kafkas halklarıyla maddî ve manevî ilişkilerin artırılmaya çalışıldığı devirdir.
Osmanlı idaresine girdiği XVI. yüzyıldan günümüze kadar serhat şehri olma özelliği gösteren Kars XIX. yüzyıla kadar İran; bu yüzyıl ile birlikte ise Rus ve Ermeni saldırılarına karşı sürekli olarak asker ve mühimmat yönünden tahkim edilmiştir. XIX. yüzyıl başlarında bağımsız bir eyalet olarak örgütlenmiş olan Kars eyaleti Kars, Ardahan, Kağızman, Hocevan, Keçivan, Şüregel ve Zaruşad sancaklarından oluşmaktaydı. Ahıska, Faş ve Çıldır sancaklarından oluşan Çıldır eyaleti de komşu
eyaletlerden biriydi 26. Adı geçen rapora göre Kars eyaletine Vali Sert Mahmut Paşa valilik yapmaktaydı 27 ve iki devlet arasındaki sınır Aras‟ın bir kolu olan Arpa suyudur. 1829 yılındaki Edirne Antlaşması imzalanmadan önce yine “Arpaçay” iki devlet arasındaki doğal sınır olarak görülmekteydi. Erzurum‟u almak amacıyla Soğanlı dağlarına yerleşen General Paskeviç‟e yetişmeye çalışan ünlü Rus şair-yazar Puşkin, Gümrü‟den Kars‟a geçerken Arpaçay hakkında not defterine: “-İşte Arpaçay, -dedi Kazak. -Arpaçay! Bizim sınır! Ararat’a bedeldi bu” ifadelerini not etmişti 28. Taraflar arasında Arpaçay sınır olarak kabul edilmekle birlikte, Arpaçay‟ın karşı yakasında; Gümrü taraflarında kalan bazı köylerin (Koşva / Koşavanik, Bayındır/Bayandur ve Karakilise gibi) Osmanlı denetiminde olduğu anlaşılmaktadır.
1801 yılında Gürcü topraklarının Rusya denetimine girmesi sonrasında Güney Kafkasya ve Anadolu üzerine düzenlenecek olan seferlerde Tiflis ana üs hâline getirilmişti. Rapora göre de Rusya‟nın Kafkasya Genel Valisi Tiflis‟te oturmaktadır ve iki devlet arasındaki bazı sorunlarda fikir alınmak için Tiflis‟e danışılmaktadır. Bununla birlikte Kars dolaylarındaki köylere saldıran Rus askerleri çoğunlukla
Gümrü‟den geldiklerinden askerin merkez karargâhının Kars sınırına oldukça yakın olan Gümrü‟de olduğu, ihtiyaç duyulması hâlinde ise Tiflis ve Revan‟dan takviye kuvvetler alınarak sınırın geçilip köylere saldırılar düzenlendiği görülmektedir.
Rusların Kars ve çevresindeki saldırılarında asker sayısının 10 bin civarında olmasına karşın çoğu disiplinden uzak toplama/gönüllü askerden müteşekkil 30 bin kadar Osmanlı askerini etkisiz hâle getirmeleri ve pek çok çatışmada Osmanlı askerinin emare-i gayret ve hamiyetten uzak görünmesi devletin içinde bulunduğu kötü vaziyetin göstergesiydi 21. Rusların Kars ve çevresini ele geçirmesinde
başta Ermeniler olmak üzere yerel halktan casuslar elde ederek Osmanlı savaş gücü hakkında bilgi edinmesi önemlidir 22. 15 Eylül 1829 tarihinde imzalanan Edirne Antlaşması‟yla Balkanlarda Tuna deltası Rusya‟ya kalırken Anapa‟dan Batum‟a kadar olan sahil şeridiyle birlikte tüm Kafkasya Rus idaresine
girmekteydi. Böylece dört yüz yıla yakın bir süre Osmanlı devletine bağlı kalan Kafkas halklarının kaderi Rusya‟ya terk ediliyordu. Bu antlaşma ile Anadolu topraklarını Rus tehlikesine açık hâle geldiği gibi Kafkasya‟da 1830‟lardan sonra uzun yıllar devam edecek olan direniş hareketleri de çember içine alınarak Kafkas halklarının Türkler, İranlılar ve Avrupalılar ile olan ikmalleri zorlaşacaktır 23.
Bab-ı Asafî Düvel-i Ecnebiyye Defterlerleri’ndeki Bir Rapor: Kafkasya’da Rus-Osmanlı Mücadelesi ve Kars Rusya‟nın baskısıyla Kırım‟ın bağımsız olmasının (1774) yarattığı kaygı en azından Karadeniz kıyılarında kalan Anapa ve Faş gibi siyasî, askerî ve ticarî öneme sahip mahallerinin kaybedilmemesi düşüncesini kuvvetlendirdiğinden; XVIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı devletinin bölgeyi daha iyi tanıma amacıyla Kafkas halklarıyla “vasıtasız” yakınlaşma sürecine girdiği görülür. Bu süreç aynı zamanda bölge hakkında ayrıntılı rapor hazırlama sürecini de başlatmıştır. Burada üzerinde durulacak olan belge/rapor bu geleneğin devamı olup Rusların Kafkaslarda yayılırken uygulamış oldukları istilâ metotlarını ve Osmanlı devletinin topraklarını korumaktan aciz hâle geldiğini göstermesi açısından önemlidir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA, İstanbul] Bab-ı Asafi Düvel-i Ecnebiyye Defterleri tasnifinde A.DVN.DVE 915 kodu ile kayıtlı ve çevrimyazısı Ek‟te verilen bu rapor 1828-29 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşından iki yıl öncesine, H.1242/M.1826-27 yılına aittir24 ve taraflar arasındaki siyasî ve
askerî mücadeleleri ele alan yedi sayfalık bir belgedir. Söz konusu olan Rapor ayrıca, kayda alınma tarihinden daha önceki yıllara ait bazı olaylara da kaynaklık etmektedir.
Osmanlı devleti ile Rusya arasında 1812 yılında Bükreş Antlaşması imzalanarak barış sağlandığından dolayı belgenin tarihi olan 1826-27 yılında resmiyette taraflar arasında savaş mevcut değildir. Bununla birlikte raporun tarihi, Osmanlı devletinin Yunan isyanını bastırması ve devamında Yeniçeri ocağını ortadan kaldırılması sürecinin hemen sonrasına denk geldiğinden Rusya‟nın Osmanlı devletine savaş açmak için fırsat kolladığı bir dönemi de ifade eder. Taraflar arasında fiilen savaş
olmamakla birlikte ilgili rapor, sınırlarda savaşları aratmayacak çatışmalar ve acıların barış zamanlarında bile devam ettiğini göstermesi açısından dikkate değerdir. Belge tarihinden bir yıl önce (1825) Ruslar, Orta Kafkaslarda Kabarday ve Çeçen hanlarının isyanlarını bastırmış olduklarından bu tarihlerde bütün
gücü ile İran‟a karşı savaş hâlindedirler, Revan ve Tebriz‟in Rusların eline geçmesi ve Kars‟ın Rus çarlığı ile komşu olması an meselesidir. Devir, Çar I. Nikola devridir ve Kafkasya Genel Valiliği Mart 1827 yılına kadar görevinin başında kalacak olan, zalimliği ile ün salan Yermolov‟un elindedir 25. 1820-28 arası aynı zamanda Osmanlı devletinin kuzeydeki en önemli üssü olan Anapa‟yı Rus tehlikesine karşı Trabzon Valisi ve Anapa muhafızı olan Çeçenzâde Hasan Paşa vasıtasıyla onarttığı; Kafkas halklarıyla maddî ve manevî ilişkilerin artırılmaya çalışıldığı devirdir.
Osmanlı idaresine girdiği XVI. yüzyıldan günümüze kadar serhat şehri olma özelliği gösteren Kars XIX. yüzyıla kadar İran; bu yüzyıl ile birlikte ise Rus ve Ermeni saldırılarına karşı sürekli olarak asker ve mühimmat yönünden tahkim edilmiştir. XIX. yüzyıl başlarında bağımsız bir eyalet olarak örgütlenmiş olan Kars eyaleti Kars, Ardahan, Kağızman, Hocevan, Keçivan, Şüregel ve Zaruşad sancaklarından oluşmaktaydı. Ahıska, Faş ve Çıldır sancaklarından oluşan Çıldır eyaleti de komşu
eyaletlerden biriydi 26. Adı geçen rapora göre Kars eyaletine Vali Sert Mahmut Paşa valilik yapmaktaydı 27 ve iki devlet arasındaki sınır Aras‟ın bir kolu olan Arpa suyudur. 1829 yılındaki Edirne Antlaşması imzalanmadan önce yine “Arpaçay” iki devlet arasındaki doğal sınır olarak görülmekteydi. Erzurum‟u almak amacıyla Soğanlı dağlarına yerleşen General Paskeviç‟e yetişmeye çalışan ünlü Rus şair-yazar Puşkin, Gümrü‟den Kars‟a geçerken Arpaçay hakkında not defterine: “-İşte Arpaçay, -dedi Kazak. -Arpaçay! Bizim sınır! Ararat’a bedeldi bu” ifadelerini not etmişti 28. Taraflar arasında Arpaçay sınır olarak kabul edilmekle birlikte, Arpaçay‟ın karşı yakasında; Gümrü taraflarında kalan bazı köylerin (Koşva / Koşavanik, Bayındır/Bayandur ve Karakilise gibi) Osmanlı denetiminde olduğu anlaşılmaktadır.
1801 yılında Gürcü topraklarının Rusya denetimine girmesi sonrasında Güney Kafkasya ve Anadolu üzerine düzenlenecek olan seferlerde Tiflis ana üs hâline getirilmişti. Rapora göre de Rusya‟nın Kafkasya Genel Valisi Tiflis‟te oturmaktadır ve iki devlet arasındaki bazı sorunlarda fikir alınmak için Tiflis‟e danışılmaktadır. Bununla birlikte Kars dolaylarındaki köylere saldıran Rus askerleri çoğunlukla
Gümrü‟den geldiklerinden askerin merkez karargâhının Kars sınırına oldukça yakın olan Gümrü‟de olduğu, ihtiyaç duyulması hâlinde ise Tiflis ve Revan‟dan takviye kuvvetler alınarak sınırın geçilip köylere saldırılar düzenlendiği görülmektedir.
Rus saldırısına uğrayan köyler kuzeydeki Zaruşad (:Arpaçay ilçesinin merkezi) sancağından başlamakta, Gümrü‟ye oldukça yakın konumdaki Baş Şüregel
Kalesi, Kızılcakcak/Kızılcıkcık (:Akyaka ilçesinin merkezi) ve Gedikler‟de yoğunlaşmakta; daha güneyde Arpa suyuna yakın konumdaki Ani, Magazberd kalesi ve Bacalı köyü civarında ise sona ermekteydi. Saldırıya uğrayan mahaller günümüzde Arpaçay, Akyaka ve Digor ilçeleriyle Kars‟ın merkez ilçesinin doğu kısmında kalan mahallerden oluşmaktadır. Gümrü‟den Kars‟a giren kara yolu üzerinde yer alan Şüregel ve Gedikler‟e ait köyler ise (özellikle Teknes 29, Kızılcıkcık ve Uzunkilise köyleri) defalarca yağma edilecek derecede yoğun baskı altında kalmış mahaller olarak diğerlerine göre öne çıkmaktadırlar.
Osmanlı köylerini yağmalayan ser-gerdeler, yani Rus Knezleri de genelde Gümrü‟de oturmaktaydılar.
Gümrü‟deki Rus askeri yanı sıra Gümrü Beyi olduğu anlaşılan Mehmet Hasan Beyin kendisi, bazen damadı ve bazen de oğlu Rehim çeşitli aralıklarla Osmanlı köylerini yağmalamaktaydılar 30. Bazı durumlarda ise Rus Knezleri gözetiminde Gümrü dolaylarındaki Ermeni ileri gelenlerinden oluşan atlı askerlerin/çetelerin 31, “yüz elli atlu ile”, “üç yüz atlu ile” Kars civarındaki köylere saldırıları vuku
bulmaktaydı 32. Rus askerinin bu türdeki saldırı ve baskınları çoğu durumda genel bir savaşı aratmayacak nitelikte “beş yüz saldat ve bin atlu ile” gerçekleştirilmekteydi. Dolayısıyla yağma ve baskınların köylüler açısından yarattığı tahribatın büyüklüğünü kestirmek zor değildir. Kars civarındaki Osmanlı
köylerini sadece Ruslar değil İranlılar da yeri geldiğinde yağmalamaktaydılar 33. Rusların Kars dolaylarındaki yağmalama faaliyetlerinden bekledikleri neticeler arasında Gümrü ve Tiflis‟te bulunan ordularına lojistik destek sağlanması da amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda yol üzerlerinde rastlanılan yolcular ve köylüler soyuldukları gibi öldürülmekte veya darp edilmekte, mal ve eşyaları yanlarındaki
hayvanlarıyla birlikte gasp edilmekteydi. Geceleri köyler gizlice yağmalanmakta; sığır, koyun, koç, at, kısrak, öküz ve camuş gibi hayvanat ile buğday, un, arpa gibi yiyecekler; keçe, kilim, halı, tüfek ve odun gibi mallar alınıp götürülmekteydi.
Bahsi geçen belgeden anlaşıldığı kadarıyla Rusların Kafkasları adım adım ele geçirmesinde en büyük başarılarını savaş dışı alanlarda; halkın yaşam imkânlarını ve vasıtalarını yok ederek ve nitelikli insan gücünü göç ettirme yoluyla elde ederek göstermişlerdir. XIX. yüzyılda gerçekleşen Rus yayılma/işgal politikalarına kısaca bakarak Kars taraflarında 1826-27 yıllarında Rusların yaptıkları baskınların niteliklerini daha iyi anlamak mümkündür. 1830‟larda Kafkasya Kolordu Komutanı olan A. Velyaminov‟un ifadelerindeki sömürge ve işgal felsefesini ele aldığımız belgede yeterince görmek mümkündür. Velyaminov‟a göre, “Dağlıları dize getirmenin yolu, ovaları, verimli ve müsait toprakları onlardan koparmak ve buralarda Kazak stanitsaları (köyleri) kurmaktır. Onların tarla ve meralarının,
ekenek ve bahçelerinin yok edilmesi, bu uygulamanın ardarda beş yıl sürdürülmesi dağlıları çaresiz duruma düşürecek ve sonraki uygulamaları kolaylaştıracaktır. Bana göre en etkilisi tarla ve meraların, ekeneklerin imhasıdır” 34. Değerlendirilmesi yapılan rapordaki bilgilerle 1810‟larda Orta Kafkaslarda
Kabardayların isyanını bastıran General Bulgakov‟un bilinen baskı metotları arasındaki benzerlik dikkat çekici boyutlardadır, “iki yüz kadar köyün imhası, binlerce insanın öldürülmesi, onlarca câminin yerle bir edilmesi, hayvanların Rusya’ya götürülmesi ve halkın bütün değerli mal ve yiyeceklerinin ele
geçirilmesi”. Zalimliğinin sınırsızlığı karşısında kendisini eleştiren diğer Rus subaylarına Bulgakov‟un verdiği cevap kendisinin ve devletinin yayılma metodunu göstermektedir: “kendilerine zarar veren insanların sayısının azaltılmasında sakınca olmadığı…Veba hastalığının da kendilerine yardımcı olduğu…”35. Kafkaslarda iki yüzü aşkın köyü yakarak böylelikle halk isyanlarını bastırabilen General Emmanuel‟in Kafkasya Genel Valisi Paskeviç‟e yazdığı mektup Emmanuel‟in merhametinin seviyesini ve Rusların istilâ sistemini özetlemektedir: “Çerkesleri açlığa ve yokluğa mahkûm ettim az sonra mecburen itaat edeceklerdir” 36. Rus generallerin ifadelerinden anlaşılacağı gibi, Rusların sahip oldukları
bütün teknolojik imkânlara karşın askerî teçhizattan yoksun Kafkasya halkının yaşam ve geçim kaynaklarını yok ederek onlara boyun eğdirme metodu Rus generallerin Kafkaslardan Bayburt‟a kadar olan havzayı işgal etmelerinin arkasındaki metottur aynı zamanda. Böylelikle Rus komutanlar, silah gücüyle sindiremedikleri halkları açlığa ve yokluğa mahkûm ederek sindirmenin bölge halkıyla en iyi mücadele yöntemi olduğunu XIX. yüzyılda artık kavramışlardı.
Kars dolaylarında Osmanlı köylerinin yağmalanmasında Ruslar gibi İranlılar da söz sahibiydiler.
Kalesi, Kızılcakcak/Kızılcıkcık (:Akyaka ilçesinin merkezi) ve Gedikler‟de yoğunlaşmakta; daha güneyde Arpa suyuna yakın konumdaki Ani, Magazberd kalesi ve Bacalı köyü civarında ise sona ermekteydi. Saldırıya uğrayan mahaller günümüzde Arpaçay, Akyaka ve Digor ilçeleriyle Kars‟ın merkez ilçesinin doğu kısmında kalan mahallerden oluşmaktadır. Gümrü‟den Kars‟a giren kara yolu üzerinde yer alan Şüregel ve Gedikler‟e ait köyler ise (özellikle Teknes 29, Kızılcıkcık ve Uzunkilise köyleri) defalarca yağma edilecek derecede yoğun baskı altında kalmış mahaller olarak diğerlerine göre öne çıkmaktadırlar.
Osmanlı köylerini yağmalayan ser-gerdeler, yani Rus Knezleri de genelde Gümrü‟de oturmaktaydılar.
Gümrü‟deki Rus askeri yanı sıra Gümrü Beyi olduğu anlaşılan Mehmet Hasan Beyin kendisi, bazen damadı ve bazen de oğlu Rehim çeşitli aralıklarla Osmanlı köylerini yağmalamaktaydılar 30. Bazı durumlarda ise Rus Knezleri gözetiminde Gümrü dolaylarındaki Ermeni ileri gelenlerinden oluşan atlı askerlerin/çetelerin 31, “yüz elli atlu ile”, “üç yüz atlu ile” Kars civarındaki köylere saldırıları vuku
bulmaktaydı 32. Rus askerinin bu türdeki saldırı ve baskınları çoğu durumda genel bir savaşı aratmayacak nitelikte “beş yüz saldat ve bin atlu ile” gerçekleştirilmekteydi. Dolayısıyla yağma ve baskınların köylüler açısından yarattığı tahribatın büyüklüğünü kestirmek zor değildir. Kars civarındaki Osmanlı
köylerini sadece Ruslar değil İranlılar da yeri geldiğinde yağmalamaktaydılar 33. Rusların Kars dolaylarındaki yağmalama faaliyetlerinden bekledikleri neticeler arasında Gümrü ve Tiflis‟te bulunan ordularına lojistik destek sağlanması da amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda yol üzerlerinde rastlanılan yolcular ve köylüler soyuldukları gibi öldürülmekte veya darp edilmekte, mal ve eşyaları yanlarındaki
hayvanlarıyla birlikte gasp edilmekteydi. Geceleri köyler gizlice yağmalanmakta; sığır, koyun, koç, at, kısrak, öküz ve camuş gibi hayvanat ile buğday, un, arpa gibi yiyecekler; keçe, kilim, halı, tüfek ve odun gibi mallar alınıp götürülmekteydi.
Bahsi geçen belgeden anlaşıldığı kadarıyla Rusların Kafkasları adım adım ele geçirmesinde en büyük başarılarını savaş dışı alanlarda; halkın yaşam imkânlarını ve vasıtalarını yok ederek ve nitelikli insan gücünü göç ettirme yoluyla elde ederek göstermişlerdir. XIX. yüzyılda gerçekleşen Rus yayılma/işgal politikalarına kısaca bakarak Kars taraflarında 1826-27 yıllarında Rusların yaptıkları baskınların niteliklerini daha iyi anlamak mümkündür. 1830‟larda Kafkasya Kolordu Komutanı olan A. Velyaminov‟un ifadelerindeki sömürge ve işgal felsefesini ele aldığımız belgede yeterince görmek mümkündür. Velyaminov‟a göre, “Dağlıları dize getirmenin yolu, ovaları, verimli ve müsait toprakları onlardan koparmak ve buralarda Kazak stanitsaları (köyleri) kurmaktır. Onların tarla ve meralarının,
ekenek ve bahçelerinin yok edilmesi, bu uygulamanın ardarda beş yıl sürdürülmesi dağlıları çaresiz duruma düşürecek ve sonraki uygulamaları kolaylaştıracaktır. Bana göre en etkilisi tarla ve meraların, ekeneklerin imhasıdır” 34. Değerlendirilmesi yapılan rapordaki bilgilerle 1810‟larda Orta Kafkaslarda
Kabardayların isyanını bastıran General Bulgakov‟un bilinen baskı metotları arasındaki benzerlik dikkat çekici boyutlardadır, “iki yüz kadar köyün imhası, binlerce insanın öldürülmesi, onlarca câminin yerle bir edilmesi, hayvanların Rusya’ya götürülmesi ve halkın bütün değerli mal ve yiyeceklerinin ele
geçirilmesi”. Zalimliğinin sınırsızlığı karşısında kendisini eleştiren diğer Rus subaylarına Bulgakov‟un verdiği cevap kendisinin ve devletinin yayılma metodunu göstermektedir: “kendilerine zarar veren insanların sayısının azaltılmasında sakınca olmadığı…Veba hastalığının da kendilerine yardımcı olduğu…”35. Kafkaslarda iki yüzü aşkın köyü yakarak böylelikle halk isyanlarını bastırabilen General Emmanuel‟in Kafkasya Genel Valisi Paskeviç‟e yazdığı mektup Emmanuel‟in merhametinin seviyesini ve Rusların istilâ sistemini özetlemektedir: “Çerkesleri açlığa ve yokluğa mahkûm ettim az sonra mecburen itaat edeceklerdir” 36. Rus generallerin ifadelerinden anlaşılacağı gibi, Rusların sahip oldukları
bütün teknolojik imkânlara karşın askerî teçhizattan yoksun Kafkasya halkının yaşam ve geçim kaynaklarını yok ederek onlara boyun eğdirme metodu Rus generallerin Kafkaslardan Bayburt‟a kadar olan havzayı işgal etmelerinin arkasındaki metottur aynı zamanda. Böylelikle Rus komutanlar, silah gücüyle sindiremedikleri halkları açlığa ve yokluğa mahkûm ederek sindirmenin bölge halkıyla en iyi mücadele yöntemi olduğunu XIX. yüzyılda artık kavramışlardı.
Kars dolaylarında Osmanlı köylerinin yağmalanmasında Ruslar gibi İranlılar da söz sahibiydiler.
1821 yılındaki Osmanlı-İran savaşı esnasında İran askeri Kağızman ve Şüregel‟de on binlerce sığır ve koyun sürülerini zorla alıp götürmüşlerdi 37. Değerlendirmesi yapılan rapora göre Rus askerinin baskınlarda alıp götürdüğü mal-mülk arasında canlı hayvan olarak sığır ve koyun; ekin olarak arpa ve un diğerlerine göre öne çıkmaktadır. Bu durum, Kars ve çevresinin esas geçim kaynaklarının büyükbaş
hayvan besleme ile arpa ve buğday ekimi olduğunu göstermektedir. Sığır besiciliği ve arpa ekiminin soğuk iklimden kaynaklandığı malumdur. Sadece Bacalı köyünden Rus Knezinin bir defada beş yüz koyun, üç yüz elli sığır ve yetmiş at götürmesi bölgedeki hayvancılığın ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından kayda değerdir 38. Sığırcılık yanında koyun, at, camız ve öküz yetiştirmek de önemli geçim kaynakları arasındadır.
hayvan besleme ile arpa ve buğday ekimi olduğunu göstermektedir. Sığır besiciliği ve arpa ekiminin soğuk iklimden kaynaklandığı malumdur. Sadece Bacalı köyünden Rus Knezinin bir defada beş yüz koyun, üç yüz elli sığır ve yetmiş at götürmesi bölgedeki hayvancılığın ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından kayda değerdir 38. Sığırcılık yanında koyun, at, camız ve öküz yetiştirmek de önemli geçim kaynakları arasındadır.
İran askerinin yağmasından korunmak amacıyla köylüler mallarını komşu köylere saklayarak gizleme çabalarına karşın bu köyler de benzer şekilde Rus askerinin yağmasına maruz kalmaktaydılar 39.
Kars ahalisinin tarih boyunca kendilerini Rus ve İran baskıları nedeniyle hiçbir zaman rahat hissedemediği anlaşılmaktadır. Baskınlar esnasında, Çarbaşı köyü örneğinde olduğu gibi 40 odunundan taşına kadar bazen tüm köy cümle eşyasıyla sökülüp götürülmekteydi. Benzer şekilde Sultan III. Murad‟ın (1574-1595) bölgedeki imar faaliyetleri41 neticesinde inşa ettirdiği anlaşılan ve Aralık köyünde
yer alan câmi‟-i şerifin odunu, mefruşatı ve taşları dahi bütünüyle götürülmüştü 42. Rus askerinin yağmalama faaliyetlerindeki bu acımasızlığın arkasında halkın direniş gücünü kırarak bölgeye daha kolay hâkim olma yanı sıra beslemek zorunda kaldıkları külliyetli miktardaki askerin iaşesini sağlama düşüncesi yatmaktadır.
Kars ahalisinin tarih boyunca kendilerini Rus ve İran baskıları nedeniyle hiçbir zaman rahat hissedemediği anlaşılmaktadır. Baskınlar esnasında, Çarbaşı köyü örneğinde olduğu gibi 40 odunundan taşına kadar bazen tüm köy cümle eşyasıyla sökülüp götürülmekteydi. Benzer şekilde Sultan III. Murad‟ın (1574-1595) bölgedeki imar faaliyetleri41 neticesinde inşa ettirdiği anlaşılan ve Aralık köyünde
yer alan câmi‟-i şerifin odunu, mefruşatı ve taşları dahi bütünüyle götürülmüştü 42. Rus askerinin yağmalama faaliyetlerindeki bu acımasızlığın arkasında halkın direniş gücünü kırarak bölgeye daha kolay hâkim olma yanı sıra beslemek zorunda kaldıkları külliyetli miktardaki askerin iaşesini sağlama düşüncesi yatmaktadır.
Bu amaçlarla Camuslu ve Bayındır karyeleri üç farklı zamanda sökülüp götürülmüştü 43.
Rus askerinin bölgedeki köylülere yapmış olduğu zulümler çok nadir durumlarda köylüler veya köylerde yaşayan ve zabit oldukları anlaşılan “Karakullar” 44 vasıtasıyla engellenebilmekteydi 45.
Bölgedeki köylerin güvenliğinden sorumlu oldukları anlaşılan Karakullar denilen atlılar haricinde Baş Şüregel Subaşısı olan Hayta da Rusların saldırıları karşısında halkı korumaktaydı 46. Fakat genelde köylerin Rus saldırılarına karşılık veremedikleri, yani korumasız oldukları gerçeği ortadadır. Rus askerinin benzer yağma hareketlerini Kars valisinin Tiflis‟e şikâyet etmesi ise bir sonuç vermemekteydi 47.
Köylerin bu derecede Rus baskınlarına açık kalması Osmanlı devletinin içine düştüğü yönetsel hantallık ile doğrudan ilgili olduğu gibi istihbarat eksikliği ve yerli Ermenilerin casusluk faaliyetleriyle de yakından ilgilidir. Bu bağlamda, 1828-29 Osmanlı-Rus savaşında General Paskeviç Kars muhafızı Osman Paşa‟ya mektup göndererek sefer için Petersburg‟dan emir almadığını bildirip Paşayı rehavete düşürmeye çalışmıştı. Rus askerinin hazırlıklarından habersiz olan Kars muhafızı da, halkın ürünlerini çevre yerleşimlere satmasına izin vererek mahsullerin Tiflis‟teki Rus ordusuna gittiğini anlayamamıştı 48.
Benzer şekilde Ruslar‟ın Kars‟ı alıp Erzurum‟a ilerledikleri esnada (1829) bölgenin işgali halk tarafından beklenilen bir durum olmadığından olsa gerek tarlaların ekili hâlde bırakılması ve bulunması 49 istihbarat eksikliğinin başka bir göstergesidir. Ayrıca, Rusların işgal ve yağma politikalarında Müslüman olup olmamak pek de önemli değildi. Önemli olan kendilerine işgal zemini hazırlayanlar (:Ermeniler) ile
dostluk kurmak; karşı koyanları ise acımasızca yok etmekti. Bu bağlamda Rus zulmü karşısında Osmanlı ve İran desteğini almaya çalışan Gürcü idarecilerin sayısı az değildir 50.
Rus askerinin bölgedeki köylülere yapmış olduğu zulümler çok nadir durumlarda köylüler veya köylerde yaşayan ve zabit oldukları anlaşılan “Karakullar” 44 vasıtasıyla engellenebilmekteydi 45.
Bölgedeki köylerin güvenliğinden sorumlu oldukları anlaşılan Karakullar denilen atlılar haricinde Baş Şüregel Subaşısı olan Hayta da Rusların saldırıları karşısında halkı korumaktaydı 46. Fakat genelde köylerin Rus saldırılarına karşılık veremedikleri, yani korumasız oldukları gerçeği ortadadır. Rus askerinin benzer yağma hareketlerini Kars valisinin Tiflis‟e şikâyet etmesi ise bir sonuç vermemekteydi 47.
Köylerin bu derecede Rus baskınlarına açık kalması Osmanlı devletinin içine düştüğü yönetsel hantallık ile doğrudan ilgili olduğu gibi istihbarat eksikliği ve yerli Ermenilerin casusluk faaliyetleriyle de yakından ilgilidir. Bu bağlamda, 1828-29 Osmanlı-Rus savaşında General Paskeviç Kars muhafızı Osman Paşa‟ya mektup göndererek sefer için Petersburg‟dan emir almadığını bildirip Paşayı rehavete düşürmeye çalışmıştı. Rus askerinin hazırlıklarından habersiz olan Kars muhafızı da, halkın ürünlerini çevre yerleşimlere satmasına izin vererek mahsullerin Tiflis‟teki Rus ordusuna gittiğini anlayamamıştı 48.
Benzer şekilde Ruslar‟ın Kars‟ı alıp Erzurum‟a ilerledikleri esnada (1829) bölgenin işgali halk tarafından beklenilen bir durum olmadığından olsa gerek tarlaların ekili hâlde bırakılması ve bulunması 49 istihbarat eksikliğinin başka bir göstergesidir. Ayrıca, Rusların işgal ve yağma politikalarında Müslüman olup olmamak pek de önemli değildi. Önemli olan kendilerine işgal zemini hazırlayanlar (:Ermeniler) ile
dostluk kurmak; karşı koyanları ise acımasızca yok etmekti. Bu bağlamda Rus zulmü karşısında Osmanlı ve İran desteğini almaya çalışan Gürcü idarecilerin sayısı az değildir 50.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI
1 Osmanlı devletinde gerçekleşen idarî ve sosyal gelişmelerin genel bir değerlendirmesi için bakınız Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, (Çeviren R. Sezer), İstanbul 2004, 46-57.
2 Moskova Knezliği önemli bir güce ulaşırken Türk-Tatar hanlıklarından yeri ve zamanı geldiğinde yararlanmasını bilmiştir: XVI. yüzyılda Litvanya‟ya karşı Kırım Tatarlarıyla ittifak yapmış ve XVII. yüzyılda Sibirya‟nın istilası sırasında Jungar Moğollarından asker alarak yararlanmıştır. XVIII. yüzyıl başına kadar Kırım Hanlığı‟na haraç ödeyerek dostluk gösterisinde bulunup, Baltık ve Sibirya yönündeki istilâlarında daha rahat hareket etmeyi bilmiştir bkz. Charles Tilly, Avrupa’da Devrimler (1492-1992), İstanbul 2005, 210 ve Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus İlişkileri 1492-1700”, Türk-Rus İlişkileri 500 Yıl, Ankara 1999, 25-36.
3 Türk ve İtalyan pazarlarına köle satmak, transit ticaretten vergi toplamak ve egemenlik kurdukları diğer kabilelerden yıllık haraç toplayarak yaşayan bu hanlıklar merkezi devlet oluşturamadıklarından güçlü bir kuvvet karşısında bölünmekten ve veraset savaşlarıyla birbirlerini tüketmekten uzak kalmamışlardır.
4 Kırım hanı “bölgede dokuz ay kış vardır” gibi asılsız propagandalarla Astrahan seferini ve kanal kazma projesini engellemeye çalıştığı gibi Osmanlı projelerinden Rusları haberdar etmeyi de ihmal etmemiştir bkz. M. Sadık Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, İstanbul 2005, 55 ve İnalcık, Osmanlı-Rus İlişkileri, 30.
5 XVI. yüzyılda Osmanlı devlet adamlarının Safevilere karşı savaş yapmak için 1555 Amasya barışını bozmak istemeleri üzerine devrin sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa‟nın ifadeleri, üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen güncelliğini korumaktadır; özetle: “Sultan Süleyman‟ın İran seferinde çok sıkıntı çektiği, Safevilere karşı düzenlenecek seferin çok masraflı ve yıpratıcı olacağı, elde
edilen kazançların barışı bozmaya değmeyeceği, reâyânın tekâliften ve tecavüz-i askerden peymal olacağı, diyar-ı Acem meftuh olsa dahi reâyâsının raiyyet olmağı kabul etmeyeceği…”. Sokullu‟nun ifadesiyle Osmanlıya “raiyyet olmak”, bu günkü anlamda bir devlete vatandaş olarak onunla kader birliğine girmek belirli bir kültürel birikimin sonucuydu ve herkesin harcı da değildi bkz. Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 59.
6 Hemen hemen her vadide ayrı bir kültürün yaşadığı Kafkasya, Gürcü, Laz, Adige (Çerkes), Abaza, Çeçen, İnguş, Avar, Lezgi, Lek ve Dargı gibi Kafkas halklarından; Azeri, Karaçay-Malkar, Nogay ve Kumuk gibi Türk boylarından Ermeni ve Oset gibi Hint-Avrupa kavimlerinden meydana gelen; coğrafî olumsuzluklardan dolayı kuzeyi ile güneyi sadece Derbent (Demirkapı) ve Daryal geçitleriyle birbirine bağlanabilen bir coğrafyadır.
7 1578‟de başlayıp yaklaşık 12 yıl süren ve 1590‟da İstanbul Antlaşmasıyla sonuçlanan Osmanlı-İran savaşları Hazar denizine kadar olan coğrafyada Osmanlı hâkimiyetini sağlarken malî getirisi pek olmayan bu fetihler Osmanlı hazinesinin iflasının da başlangıcı olarak kendini daha sonraki yıllarda hissettirecektir. Şah I. Abbas‟ın 1590 Antlaşmasıyla Osmanlı‟ya bırakılan Güney Kafkasya‟yı adım adım geri alıp Sünnî halkı kılıçtan geçirmesi ise bölgedeki Osmanlı varlığının sonu olacaktır. 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması‟yla Tebriz, Revan ve Azerbaycan havzası Safevilere terk edilmiştir.
8 Rus modernleşmesi hakkında bkz. İlber Ortaylı, “XVIII. Yüzyıl Türk-Rus İlişkileri”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî Ve Sosyal Değişim, Makaleler I, Ankara 2000, 377 ve M. E. Falkus, Rusya’nın Endüstrileşmesi 1700-1014 (Çev. Alaaddin Şenel), Ankara 1986.
9 Ruslar 1588 yılında Terek nehri civarında Terskiy kasabasını ve kalesini inşa ederek 1623‟te aynı kasabaya 500 Kazak (Kosak, Kozak) ailesini yerleştirmişlerdi. XVII. yüzyılda bu kasaba birçok Kafkas hanlıklarıyla birlikte 20 bin kişilik bir nüfusa varan bölgenin siyasî ve ticarî merkezi hâline gelmişti.
10 Ancak, Kafkaslarda kabile beyleri önderliğinde çatışmalar devam etmekteydi. Ruslara karşı isyan eden Kafkas halklarından Çeçenler ve İnguşlar geçici başarılar elde etmekteyseler de Çeçen Murat Bey gibi liderler yakalanarak (1708) Kazan şehrinde kaburgalarından demir kancalara asılarak öldürülmekte, türlü işkencelere maruz kalmaktaydılar. Özellikle Kalmuklar ve bazı Kabarday beylerinin-XVI. yüzyılda Nogaylar örneğinde olduğu gibi-Ruslarla işbirliği yapmaları bölgede Rus yayılmasını kolaylaştırmıştır. Çar I. Petro‟nun danışmanlarından Kabarday asıllı olan Aleksandr Bekoviç Çerkasskiy 1714‟de Çar‟a gönderdiği raporda “Sultanın temsilcilerinin Kabarday‟dan İran sınırına kadar olan yerlerde yaşayan dağlı başbuğlarını kendi taraflarına çekmeye çalıştıklarını, Rusya, Kuzey Kafkasya ve Hazar denizi kıyısındaki toprakları kendine bağlayamazsa buraların Sultan‟ın
eline geçeceğini, bu topraklar Rusya‟ya katılacak olursa kurşun ve altın madenleri, neft yatakları, ipekçilik ve pamukçuluğun Rus devletine büyük fayda sağlayacağı nı” yazmaktaydı bkz. Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 100-101.
11 Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Kafkaslarda Osmanlı-Rus İlişkileri”, Osmanlı (Ansiklopedisi), C.I, Ankara 1999, 568-69.
12 1763 yılında Terek nehrinin kuzey kıyısında Mozdok kalesi inşa olunmuş, 500 Kozak ile tahkim edilen bu kale karakol görevi yanı sıra Osetlere ve İnguşlara dini eğitim veren misyoner merkez olarak kullanılmıştır bkz. Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 125.
13 Bu savaşın ve daha genel anlamda XVIII. yüzyılda Osmanlı devletinin içinde bulunduğu siyasî, askerî ve yönetsel eksikliklerin en iyi tasvirini Ahmed Resmi Efendî‟de bulmak mümkündür bkz. Virginia Aksan, Ahmed Resmî Efendi, İstanbul 1997, 162-192.
14 Osman Köse, “XVIII. Yüzyıl Osmanlı Rus Münasebetleri”, Osmanlı (Ansiklopedisi), C.I, Ankara 1999, 544-545.
15 İşgalden sonra on binlerce Kırım Müslüman‟ı Rus idarecilerin baskıları yüzünden Osmanlı topraklarına doğru göçe başlamışlardı, göçlerin 1772 yılında başladığı bilinmektedir bkz. Justin McCarthy, Müslümanlar Ve Azınlıklar, İstanbul 1998, 15.
16 Gürcistan havzası Rus himayesine girmesine rağmen bazı Gürcü beyleri Osmanlı ve İran yardımını talep ederek Ruslara karşı savaşmaya devam etmişlerdir. Bunlardan İmaret Kralı II. Solomon 1814 yılında İstanbul‟a gönderdiği mektubunda Rusların zulmünden kurtulmak için kendisine yardım edilmesini talep ettiyse de Osmanlı devletinin destek veremediği Solomon, Ruslara yenildiğinden 1815 yılında Osmanlı devletine sığınarak Trabzon‟a yerleşmiş ve burada hayatını tamamlamıştır bkz. Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 182. Tiflis‟in ele geçirilmesi sonrasında Rusların şehri Ermenilerle iskân ettirmesi şehirde Rusların Gürcülere oranla artmasına neden olmuştu, bu konuda Puşkin‟in eserinde de bilgi bulunmaktadır bkz. A. Puşkin, Erzurum Yolculuğu, İstanbul Matbaası, İstanbul (t.y.), 41. K. Kaynarca sonrası Osmanlı Rus ilişkilerinin seyri için bkz. A. N. Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1970, 24-39.
17 Anapa‟ya görevlendirilen Canikli Battal Hüseyin Paşa ve Sarı Abdullah Paşa gibi pek çok Osmanlı idarecisi bölgede Ruslara karşı mücadele etme yerine Trabzon ve Erzurum valiliklerini elde etme gibi kişisel menfaatlerle meşguldüler. Ruslara teslim olan Battal Hüseyin Paşa (1790) hâricinde, Anapa seraskerliğiyle görevli Sarı Abdullah Paşa‟nın Trabzon‟dan ayrılıp Anapa‟ya gitmemesini haber alan Ruslar 1790 yılında Anapa‟yı ele geçirerek kaleyi temellerine kadar yıkıp sivil halkı da katletmişlerdi bkz. Mahmut Goloğlu, Trabzon Tarihi, Trabzon 2000, 90-92.
18 Ruslar tarafından bütünüyle ele geçirilememiş olan Dağıstan, Rusya‟nın XIX. yüzyıldaki en büyük problemlerinden biri olmaya devam edecektir.
19 1821 yılında başlayan Yunan isyanının 1827 yılında Osmanlılar tarafından bütünüyle bastırılması İngiltere, Fransa ve Rusya‟nın çıkarlarına ters düştüğünden 1827 yılında adı geçen devletler Nevarin‟de dostlarından saldırı beklemeyen Osmanlı donanmasını yok etmişlerdi.
20 Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, I, İstanbul 1953, 548-550 ve Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 191-193.
21 1828-29 Osmanlı-Rus savaşında İstanbul halkından 80 bin gönüllü yazımını bekleyen II. Mahmud aksi durum ortaya çıkınca hayal kırıklığına uğramıştı: “ne çare bizim halkımızda min-tarafillah din ve iman gayreti yok ki ittifak ile toplanıp da din ve devletleri uğrunda can ve baş feda etsinler” bkz. Süleyman Kocabaş, Tarihte Türk-Rus Mücadelesi, İstanbul 1989, 218.
22 Kars ve Erzurum‟un Rusların eline geçmesi hakkında bkz. İbrahim Aykun, “Paskeviç Ve Şark Seraskerliği İle İlişkileri”, Türkler (Ansiklopedisi), C.12, Ankara 2002, 721-729. Benzer şekilde Rumeli cephesinde; Tuna boyunda, Şumnu ve Rusçuk‟ta Ruslara karşı ciddî mücadeleler verilmişse de Varna kalesini savunan Yusuf Paşa gibi vasıfsız ve kendi çıkarlarını düşünen Paşaların askerleriyle
birlikte Ruslara firar ederek katılmaları yanı sıra Bulgarların Ruslara casusluk yapmaları gibi örneklerin çokluğu Rus birliklerinin Edirne önlerine kadar gelmelerini kolaylaştırmıştı bkz. Kocabaş, Türk-Rus Mücadelesi, 211-212.
23 1830‟lardan sonra Kafkasya kelimesi göç kelimesi ile birlikte anılacaktır. XIX. yüzyılda Kafkaslarda Rus politikaları ve Müridizm hareketleri için bkz. Abdullah Saydam, “Kuzey Kafkasya‟daki Bağımsızlık Hareketleri”, Osmanlı Dünyasında Siyaset, Adalet Ve Raiyyet, Trabzon 1998, 302-336 ve aynı yazar, “Rus Sömürge Siyaseti Ve Kafkasya”, Osmanlı Dünyasında Siyaset, Adalet Ve Raiyyet, 337-380.
24 Belgenin sadece yıl olarak tarihi mevcuttur ve belge 1826 yazından 1827 yazına kadar olan bir yıllık süreyi ifade eder.
25 Bu tarihten sonra Kars ve Erzurum‟u ele geçiren General Paskeviç Genel Valiliğe getirilecektir.
26 Osmanlı devrinde genelde Erzurum Eyaleti‟ne bağlı kalan Kars‟ın idarî ve yönetsel örgütlenmesi için bkz. Cevdet Küçük, “Erzurum”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (TDVİA), C.11, İstanbul 1995, 328; Tufan Gündüz, “Kars”, TDVİA, C.24, İstanbul 2001, 516-517 ve (93 Harbinin hemen öncesi için) Salnâme-i Vilâyet-i Erzurum (H.1288), Vilâyet Matbaası, Erzurum 1288, 137. 1927 yılı tahririne göre ise burada değerlendirmesi yapılan belgede adı geçen yerleşim lerin / köylerin çoğu Kars vilâyetine bağlı Arpaçay kazasının nahiyeleri (merkez nahiye: Zaruşad, Baş Gedikler nahiyesi ve Şüregel nahiyesi) içerisinde yer alırlar bkz. Son Teşkilât-ı Mülkiyede Köylerimizin Adları, Dahiliyye Vekâleti, İstanbul 1928, 756, 757.
27 BOA. A.DVN. DVE 915, 6.
28 Puşkin, Erzurum Yolculuğu, 48.
29 Günümüzde burada sınır kapısı bulunmaktadır.
30 BOA.A.DVN.DVE 915 , 4-5.
31 Rusya desteğindeki bu Ermeni kuvvetlerini XIX. yüzyıl sonlarında profesyonelleşecek olan milis kuvvetlerin/çetelerin ilk numuneleri olarak görmek mümkündür.
32 BOA.A.DVN.DVE 915 , 4.
33 BOA.A.DVN.DVE 915 , 5.
34 Ali Kasumov-Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, Ankara 1995, 44-45.
35 Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 174 ve Kasumov-Kasumov, Çerkes Soykırımı, 73.
36 Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 191.
37 Kırzıoğlu, Kars Tarihi, I, 548.
38 BOA.A.DVN.DVE 915 , 6. Raporda, baskınlarda 1500 civarında sığırın alınıp götürüldüğü kayıtlıdır.
39 BOA.A.DVN.DVE 915 , 5.
40 BOA.A.DVN.DVE 915 , 5.
41 Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 63.
42 Benzer şekilde, bu belgenin tarihinden birkaç yıl sonra Kars ve Erzurum‟u işgal ettikten sonra Edirne Antlaşması (1829) gereği geri çekilmeleri sürecinde 1829-30 kışını Kars‟ta geçiren Ruslar şehri yakıp yıkarak 72 câmiden sadece 24 câmiyi ayakta bırakmışlardır bkz. Kırzıoğlu, Kars Tarihi, I, 549.
43 BOA.A.DVN.DVE 915 , 5.
44 Yeniçeri odalarında en kıdemsiz efrâda verilen isim. Esas görevleri Yeniçeri ocağında oda hizmetçileri olan, ancak İstanbul ve taşradaki karakollarda güvenliği sağlama/zabitlik gibi görevleri de bulunan Karakullukçular hakkında bkz. Abdülkadir Özcan, “Karakullukçu”, TDVİA, C.24, İstanbul 2001, 438-39.
45 BOA.A.DVN.DVE 915 , 4-5.
46 BOA.A.DVN.DVE 915 , 6.
47 BOA.A.DVN.DVE 915 , 6.
48 Kocabaş, Türk-Rus Mücadelesi, 214.
49 “Her yeri ekilmiş bir toprak üzerinde gidiyordum” bkz. Puşkin, Erzurum Yolculuğu, 52.
50 1812 yılında isyan eden Gürcülere teslim olmaları yoksa öldürüleceklerini söyleyen Rus komutanlara Gürcülerin verdikleri cevap Rus zulmünü anlamak açısından önemlidir: “…daha önce himayesine sığındığımız Rus Çarının gönderdiği adamların bize çok kötü davranmaları yüzünden isyan ettik. Yeterince sıkıntı çeken bizler burada ot yerken sizin adamlarınız gelip vahşice elimizden yiyeceklerimizi aldılar. Bizleri evlerimizden atıp erzak ve şaraplarımızı yağmaladılar. Karılarımızın ve kızlarımızın ırzına geçtiler.
Böyle bir hayata tahammül etmektense mücadele ederek öleceğiz. Çarın bizim sesimizi duyarak bize insaf edeceği konusunda hiçbir ümidimiz yoktur” bkz. Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 177 ve 182.
2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***