26 Şubat 2019 Salı

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA GELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 7

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA GELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN 
DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 7



Belirtilen olayın soruşturma dosyasında olayın failleri hakkında " Kimlikleri tespit 
edilemeyen  PKK(Kongra-Gel)  terör örgütü mensupları" şeklinde bilgi bulunmaktadır. Oysa, Hakkari İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Jandarma Astsubay Özcan İldeniz'e ait olduğu düşünülen Ajanda'nın 11.10.2005 günlü notta, anılan eylemi gerçekleştiren faillerin isimleri belirtilmektedir. Notta; "11.10.2005 günü saat 10.20 sıralarında Şemdinli- Van J. Tak. A. K.lığı konvoyuna Şemdinli İlçe çıkışın(60-30) da 8 araçlık konvoyda 3. araç (otobüs) geçmesine müteakip kömür çuvalı içerisine cep telefonu 
düzenekli hazırlanan patlayıcının patlaması neticesinde her hangi bir can kaybı yaralanma ve maddi hasar meydana gelmemiştir. Adnan KATA M Emin Oğlu 1982 doğumlu (DUVAR (K) Bejna TC Kimlik No: 18503074008, Hakkari Şemdinli Ortaklar Köyü nüf. kayıtlı Cilt. 15 hane :1 Şemdinli İlçesi yayla mah. ikamet eder.Hakkari Şemdinli İlçe çıkışında askeri konvoy cep telefonu düzenekli patlayıcı maddeyi Adnan KAYA gerçekleştirmiştir. WELAT (K) sorumluluğun da eylem gerçekleştirilmiştir.DİJVAR (K)'un yanında eylem RIZGAR (K) 
vardır." bilgisinin yer aldığı görülmektedir. 

Hakkari İl Jandarma Komutanlığında görevli Özcan İldeniz'e ait olduğu düşünülen Ajanda da; Jandarma bölgesinde incelenen bazı olayların faili olabilecek örgüt üyeleri isimlerine yer verilmesine rağmen, soruşturma dosyalarında bu faillere değinilmemesi, kolluğun suç ve suçluluğu ortaya çıkarmada kendilerinde var olan bazı bilgileri dahi gereğince kullanmada, değerlendirmede belirtilen İl Komisyon Kararlan da göz önüne alındığında yeterli özenin gösterilmediği ortaya çıkmakta, olay faili meçhul olarak kalmakta, bu haliyle dava açılması olanağı bulunmamakta, örgüt üyelerinin anılan eylemlere ilişkin olarak isimlerinin zikredilmemesi bunların olası bir pişmanlık yasasından istifadeyle ilgili mercilere başvurusu halinde ilişik suçlarla irtibatının ortaya konulmasında zorlukla karşılaşılması muhtemel görülmektedir. 
Bu nedenle, anılan konuda gereğinin yapılması ve kolluğun bu konuda daha özenli davranmasını temin için Adalet Bakanlığınca Cumhuriyet Başsavcılıklarına durumun bir tamimle duyurulması sağlanmalıdır. 

e) 27.10.2005 günü saat 16.00 sıralarında Hakkâri-Şemdinli-Alan Köyü-Alan Deresi Bölgesinde yapılan operasyonda bir sığınak içerisinde 11 adet kaleşnikov P.Tf, 3 adet el bombası, 4 adet fünye,l adet roketatar, 1 adet parçalanmış, 5 adet sağlam roketatar mühimmatı, 2 adet roketatar sevk fişeği, 2 takım terörist elbisesi ele geçirildiği soruşturma dosyasında ifade edilirken, Özcan İLDENİZ'e ait olduğu düşünülen Ajanda da aynı olaya ilişkin olarak; "03 Ağustos Salı sayfasında", "Zeydan ERÇELİK Gaziantep Cezaevinde eroinden taşıyıcı olarak tutuklu olan Tacettin YAVUZ bilgisi ile,Şemdinli İlçesi Alan Deresi Mevkiinde (70-25) koordinatlarında 200 m kayalıkta, 11 Kaleşnikof p. tüf.,1 Roketatar, 5 
roketatar mermisi , 2 RPG-7, 3 El bombası, 4 Fünye (El bombası için), 2 Mayın, 2 T. Ö. elbisesi" notunun yer aldığı görülmektedir. 

Hakkari İl Jandarma Komutanlığınca 22.11.2005 günü kendisine takdirname 
verilmesine neden olan 27.10.2005 tarihinde belirtilen operasyonda faaliyette bulunmak üzere Şemdinli ilçesinde görevlendirilen Özcan İLDENİZ'in ajanda notundaki "2 RPG- 7" bilgisinin, olaya ilişkin Jandarma Genel Komutanlığı ve Hakkari ti Jandarma Komutanlığı resmi bilgisinde yer almaması dikkat çekici bulunmuş, konunun soruşturulması için Yüksekova Cumhuriyet SavcılığYna durumun bildirilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. 

M 6.09.2005 günü saat 01.00 sıralarında Hakkâri-Şemdinli-Günyazı-Tanyolu 
Mezrası-Mezar Gediği mevkiinde icra edilen pusu faaliyeti esnasında, pusu bölgesine yaklaşan teröristler ile çıkan çatışmada kimliği tespit edilemeyen 1 terörist, 3 adet 82 mm.lik havan mühimmatı, 1 adet Rus yapımı el bombası ile birlikte ölü olarak ele geçirildiği, Van C. Başsavcılığının 2005/867 sor. sayılı dosyasında mevcut olan Olay yeri tespit tutanağı ve Malzeme tespit ve teslim tutanağında ise; aynca 50 gr Plastik Patlayıcı. 4 adet kaleşnikof şarjörü, 127 adet Kaleşnikof piyade tüfeği mermisi, ucuna kablo bağlı 4 adet büyük pil, 1 
adet ateşleme manyetonun da bazı kişisel eşyalarla birlikte ele geçirildiği belirtilmektedir. Başbakanlık Milli İstihbarat MfistesarbJh'nın Komisyonumuza vazdısı 19.12.2005 gün ve 30350 savdı yazılarında ise; aynı olaya ilişkin olarak, "3 kg C4 plastik patlayıcı" ve el bombası ile bomba düzeneklerinin de ele geçtiği ifade edilmiştir. 

MİT raporunda ele geçtiği belirtildiği halde, Komisyonumuza Jandarma Genel 
Komutanlığınca bildirilen yazıda yer almayan 3 kg C-4 plastik patlayıcı konusunda ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca gereğinin yapılması için belirtilen durumun bildirilmesi sağlanmalıdır. 

g- Hakkari İli genelinde Jandarma bölgesinde meydana gelen terör olaylarında, 
gerek önceki yıllar itibariyle gerekse 2005 yılında meydana gelen Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde meydana gelen olayları ile mukayese edildiğinde dikkat çekici bir artış görülmemektedir. Jandarma bölgesinde 2005 yılında gerçekleşen eylemlerde daha çok yola mayın döşeme, diğer tuzaklama olayları gibi PKK terör örgütünce çatışmadan kaçman, riski az eylemlerin uygulamaya konulduğu ortaya çıkmaktadır. 

3- PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün, bölücü başı Abdullah Öcalan'ın 
yakalanmasından sonra sözde tek taraflı ateşkes ilan ederek silahlı eylemlerine ara verdiği dönemde kamplarda örgüt mensuplarına askeri ve siyasi eğitimlerine devam ettiği, 1999 yılında Halk Savunma Güçleri bünyesinde canlı bomba tarzı eylemler yapmak amacıyla fedai birlikleri adı altında kurduğu birimi tasfiye ederek Özel Kuvvetler Birimi adı altında yeni bir birim kurduğu, bu birime örgüt içerisinde kendini kanıtlamış örgüt mensuplarının alındığı, Özel Kuvvetler Birimine alınan örgüt mensuplarına Kaleşnikof, Biksi, Roketatar ve El Bombası ile Mayın Döşeme, C-3, C-4 ve A-4 türü gibi patlayıcıların kullanılması eğitimleri 
verildiği, 

Eğitim gören örgüt mensuplarının ikişerli üçerli gruplar halinde eylem 
gerçekleştirmek üzere yurt içine sokuldukları, bu birimlerin örgütün kararlarına paralel olarak kendi inisiyatifinde güvenlik kuvvetleri ile kamu kurum ve kuruluşlarına, devlet yanlısı olan vatandaşlara ve vergilendirme adı altında para toplamak amacıyla sansasyonel tarzda bombalı eylemler gerçekleştirdikleri, 
Yine 2004 yılında terör örgütünün Öz Savunma Birlikleri adı altında bir yapılanmaya gittiği, bu birliklere örgütün gençlik kesiminden deşifre olmamış ve halk arasında normal yaşam sürdüren şahıslar seçilerek alındıkları, bu şahıslara bomba eğitimi verildiği, Bu birimde görev yapan şahısların eylemi müteakip tekrar normal yaşamlarına döndükleri ve örgüt tarafından maddi destek verildiği, 

PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün mayınlama türü eylemlerinde başlangıçta gübre kullanırken, mütakiben tüp, daha sonra da infilak etkisi daha yüksek olan C-4 ve A-4 türü patlayıcılar kullanmaya başladığı, bunların kullanımına ilişkin eğitim notlan hazırlandığı ve örgüt mensupları ile işbirlikçilerini patlayıcılarla ilgili eğitime tabi tutulduğu, Son birkaç yıl içerisinde Avrupalı devletlerin PKK/KADEK/KONGRA-G ELörgütüne yönelik ortaya koyduğu kısıtlamalar ve terör örgütleri listesine alınması, örgütün mevcudiyetini ve Avrupa'daki meşruiyetini ortadan kaldırdığı gibi örgütün yaşama alanın daraltıldığı, PKK/KONGRA-GEL gibi terör örgütlerini bir arada tutan en önemli faktörün silahlı eylemler olduğu, Eylem sayesinde örgüt içi disiplin, korku, itaat , sadakat, idealizm, dayanışma, bağlılık, nefret ve adanmışhğm sağlandığı, bugüne kadar daima şiddet ve terör 
uygulayarak politik ve askeri güç elde etmeyi amaçlayan örgütün yaşadığı hizipleşmeler ve kopuşlar nedeni ile eski gücünü kaybettiği, askeri yönden başarısızlığa uğrayan ve liderinin hapiste olmasından dolayı başsız kalmış ve denetleyemeyeceği kadar kitlesel ve geniş bir alanda faaliyet gösteren örgütün bütünlüğünün tehdit altına girdiği örgütün hizipleşmeyi ortadan kaldırmak amacı ile silaha başvurduğu, Bütün bu gelişmelerin sonucunda PKK/KONGRA-GEL terör örgütü 1 Haziran 2004 tarihinde yapmış olduğu açıklamada Abdullah Öcalan' in serbest kalması, operasyonların durdurulması, koruculuğun kaldırılması, Kürt sorununun anayasada kabul edilmesini, KONGRA-GEL' i muhatap olarak alınmasını istediği, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu girişimleri geciktirmesi nedeni ile de silahlı eylemlerin devam edeceğini belirttiği ve daha sonra da silahlı eylemlerini arttırarak devam ettiği, Hakkâri bölgesinin, PKK/KONGRA-GEL terör örgütü açısından fiziki olduğu kadar, psikolojik önemi de bulunan bir bölge olduğu, Şemdinli'deki İS Ağustos 1984 eylemi ile terör örgütünün ilk olarak burada kendini duyurmasının örgüt açısından bölgenin sürekli elde 
tutulması gereğini ortaya koyduğunu, bu nedenle örgütün, bölgeyi sürekli önemsediğini ve bölgenin terör örgütü tarafından Iran-Irak devletlerine sınır obuası, hemen Irak Sının ötesinde Terör Örgütüne ait 2 adet kampın bulunması, coğrafî ve stratejik konumu itibari ile terörist hareketlere müsait olması nedeni ile mutlaka kazanılması gereken bir bölge olarak nitelendirildiği, aynca geçmişte sözde kurtanlmış bölgeler yaratılması gayretleri içerisinde de Hakkâri'nin yine pilot bölgelerden biri olduğu, Terör örgütünün elinde bulundurduğu plastik patlayıcılan nasıl ve ne şekilde elde ettiğine yönelik yapılan araştırmalarda ise; bu patlayıcılann Portekiz imalatı (A-4) olarak tabir edilen patlayıcılar olduğu, patlayıcılar üzerinde bulunan kafile/stok numaralanndan imal yerinin Portekiz Devletinin olmasının anlaşılması üzerine söz konusu Devletle yapılan görüşmeler de  patlayıcılann Portekiz-Spel isimli kuruluş tarafından 1981-1984 yıllan arasında üretildiği, 1979 ve 1982 tarihli geçici anlaşmalar çerçevesinde söz konusu kuruluş tarafından Irak Savunma Bakanlığı Tedarik ve Donatım Müdürlüğüne teslim edildiği, ABD'nin müdahalesiyle birlikte Irak'ta ortaya çıkan otorite boşluğu nedeniyle yaşanan belirsizlik/karmaşa ortamının terör örgütünün bahse konu patlayıcı maddeleri temin etmesini büyük ölçüde kolaylaştırdığı ve terör örgütünün şu anda elinde ne kadar plastik patlayıcı maddenin olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte yapılan operasyonlarda yakalanan örgüt mensuplarının beyanlarına göre terör örgütünün elinde 
önemli miktarda patlayıcı madde bulunduğu tahmin edildiği, Tüm taktik ve örgütsel denemelere rağmen son yıllarda sağlanan huzur ve güven ortamını yıpratarak, şiddet eylemlerini tırmandırmaktan başka alternatiflerinin 
kalmadığını gören terör örgütünün; ülkemizin AB ile başladığı müzakereler süresince de, şiddet ve kitlesel eylemlerin organize edilmesine, kalabalık kitleleri meydanlara yönlendirmek sureti ile kamuoyunda oluşacak tepki/yılgınlıktan elde edilecek kazanmalarla, önümüzdeki dönemlerde de yaşanacak muhtemel siyasi gelişmelere müdahil olma gayretinin yanı sıra ulusal ve uluslararası kamuoyundan destek bulmak gayretiyle yeni ideolojik yaklaşımlar, örgütlenme modelleri ve eylem taktikleri geliştirmeye çalıştığı, 

Bu doğrultuda; 

- Terör örgütü ve müzahir oluşumlarının organizesinde düzenlenmesi planlanan 
herv türlü örgütsel etkinlik ve sözde anma günlerinde gerek bölgesel gerekse ülke genelinde propagandatif eylemler organize ederek kitlesini bir arada tutmaya yöneldiği, 
- Kırsal alanda kayıp verme riskini asgari seviyeye indirmek amacıyla daha 
ziyade yaya veya motorize birliklerin geçiş güzergahlarına tuzaklama yaparak eylem içerisinde olan terör örgütü şehir merkezlerinde de kitlesel eylem veya mütecaviz hareketlerle güvenlik güçlerimiz ile vatandaşlarımızı karşı karşıya getirmeye çalıştığı, 
- Halk üzerinde "terör yeniden başladı" endişesi yaratmak, amacıyla riski az ancak ses getirici türden özellikle ülke ekonomisine ve turizm gelirlerine zarar verecek (orman yangını, fabrika, depo, petrol boru hatları, elektrik nakil hatlarına demir yolları vb.) sansasyonel eylemler yapma gayreti içerisinde oldukları, 
- Silahlı ve bombalı eylemler, güvenlik güçleri ile karşı karşıya gelinmeden az sayıda örgüt mensubu ile risksiz, kaçışı kolay metotlarla gerçekleştirildiği, 
-Geçmiş dönemlere oranla yurt içi kırsal alanda Güvenlik Güçleriyle karşı karşıya gelmemek, üslenme ve barınma alanları ile mevcut sayılarını deşifre etmemek amacıyla daha ziyade 3-5 kişilik gruplar halinde faaliyet gösterdikleri, 
Terör örgütü kırsal alan ile şehir merkezlerinde sürdürmeye çalıştığı şiddet ve 
propaganda eylem ve faaliyetler ile ; terörist başı Abdullah ÖCALAN'ın ilk etapta başka bir ceza evine nakil ettirilmesini ve sonrasında serbest bırakılmasını, terörist başının muhatap alınmasını, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde güvenlik kuvvetlerimizce sürdürülen operasyonların durdurulmasını, Koruculuk sisteminin kaldırılmasını, Yurt içi kırsal alam ile Irak'ın kuzeyindeki örgüt kamplarında faaliyet gösteren silahlı militanlarının yanı sıra cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü örgüt mensuplarına genel af çıkartılarak 
siyasi alanda faaliyetlerinin önünün açılmasını sağlamayı amaçladıkları, ortaya çıkmaktadır. Hakkari, Yüksekova ve Şemdinli de 2005 yılı haziran ayından itibaren Emniyet Bölgesinde 18, Jandarma Bölgesinde 34 olmak üzere toplam 52 terör olayı meydana gelmiştir. En son 9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli de Umut Kitapevinde meydana gelen patlamadan sonra meydana gelen yasadışı toplumsal gösterilerde; Şemdinli de, Polis Noktasının yakılması, Şemdinli Halk Eğitim Müdürlüp Binası Önündeki Türk Bayrağının çalınması; Şemdinli Lisesindeki Atatürk Büstünün Kaidesinden Sökülmesi, Uzman Çavuşun 
Aracının Yakılması; Uzman Çavuşların Meskenlerine Girilmesi;Tekel Binası yanında Yakılmış Türk Bayrağının Bulunması; Tanm Müdürlüğü Önündeki Türk Bayrağının Çalınması; Derman Eczanesinin Tahrip Edilmesi; Askeri Birliklere Erzak Getiren Aracın Yakılması; Altınsu Köyünde Türk Bayrağının İndirilmesi olaylarının; Yüksekova da ise 15 Kasım 2005 günü 3 vatandaşın öldüğü yasadışı gösteri yürüyüşü, Yüksekova 2 Nolu Sağlık Ocağına zarar verilmesi ve çalışanlann tehdit edilmesi; 17 Kasım 2005 gününde ölen üç kişinin cenazelerinin demi merasiminin terör örgütünün gövde gösterisine dönüştürülmesi, Muhtelif yerlere yasa dışı yazılar yazılması, pankart asılması; Yine Hakkari il merkezinde Şemdinli ilçesinde 09 Kasım 2005 günü meydana gelen olayı bahane ederek basın açıklaması ile başlayan ancak yasadışı toplantı ve gösteri yürüyüşüne dönüşerek güvenlik güçlerine, araçlarına, kamu binalarına, taşlı ve sopalı ve silahlı saldırılar gerçekleştirildiği incelenmiştir. 
Yukarıdaki olaylardaki ortak özelliklere bakıldığında; 

Bölge halkım provoke eden bölücü örgüt milislerinin, yandaşlarının ve 
sempatizanlarının yönlendirdiği bu hedeflerin tesadüfen seçilmediği; özellikle Türk Bayrağına ve Atatürk'e saldırmak suretiyle, gerek ilçede ve gerekse ülke genelinde tansiyonu yükseltmeyi, mümkünse bu kıvılcımla pek çok yerde toplumsal çatışma yaratmayı hedefledikleri, devamında güvenlik birimlerini tahrik etmek suretiyle özellikle son dönemde insan haklan ve kişisel özgürlüklerin geliştirilmeye çalışıldığı ve güvenlik güçlerimizin de bu 
konularda gerekli hassasiyeti göstermek için çaba harcadığı bu güzel ortamı bozdurmak ve Türk Devletini bazı uluslar arası platformlarda sıkıntıya sokmak eğiliminde oldukları, güvenlik birimleri mensuplarının yöre halkıyla iç içe olması sonucunu da doğuran, lojman dışında kalan personelin ailelerini korkutmak suretiyle bölgeden tamamen ayrılmalannı veya kendi lojmanları bölgesinde kalmalarını amaçladıkları ve nihayet güvenlik birimlerine lojistik destek sağlayan özel kişi ve kuruluşları korkutmak suretiyle sözde kendi kurtarılmış bölgelerini oluşturacaklarına inandıkları izlenimi edinilmektedir. 

Genel olarak, Hakkari Üi ve İlçelerinde 2005 yılı son altı ayında Emniyet ve Jandarma Bölgelerinde meydana gelen terör eylemlerinin (Bombalama, yasadışı toplantı ve gösteri yürüyüşü, mayınlama v.b) niteliği, PKK terör örgütünün yukarıda sayılan değişim sürecine ve yeni yapılanmasına uymaktadır. Hakkari ve bölgedeki diğer illerde özellikle Güvenlik Kuvvetleri mensuplarınca PKK Terör örgütüne yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonlarda öldürülen terörist cenazelerinin definlerinin Serhildan denilen sivil itaatsizlik eylemlerine 
dönüştürülmesi ve PKK terör örgütünün bu eylemlerde çocukları ve kadınları öne sürmeleri, Güvenlik güçleri mensupları ile Halkı karşı karşıya getirmeye çalışmaları tüm güvenlik birimlerinin bu konularda daha hassas olması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Kolluğa terörle mücadelede yetki veren mevzuatın iyice sindirilmesi, terör örgütlerinin yönlendirdiği yasa dışı toplantı ve gösterilerde ablan kanuna aykın slogan ve taşınan pankart ve dövizlere meydan verilmemesi, bu konuda özellikle Türk Ceza Kanununda yer alan hükümlerin etkin olarak işletilmesi temin olunmalıdır. Aynca tüm bu olaylar sırasında Danimarka'dan yayın yapan Roj Televizyonunun yasadışı toplumsal olaylan yönlendirmedeki rolü göz ardı edilmemelidir. İlgili birimlerce derhal terör örgütünün yeni yapılanması ve strateji değişikliği doğrultusunda geniş 
katılımlı toplantılar düzenlenerek, Ülkemizin Avrupa Birliği ve Demokratik açılımlar konusunda kat ettiği ilerlemelere de zarar vermeyecek, terörle mücadelede Güvenlik Güçlerine yardımcı olacak yeni yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi sağlanmalı, aynca son gelişmeler ışığında Roj T.V'nin kapatılması konusunda Danimarka hükümeti nezdinde etkin girişimlerde 
bulunulmalıdır. Bütün bunlar yanında terörle mücadelede etkin sonuç alabilmek için terörün dış desteğinin kesilmesi gerekir. Bu konudaki çabalar artırılarak sürdürülmelidir. 

Aynca Terörün etkisiz hale getirilebilmesi sadece askeri ve polisiye tedbirlerle 
çözülebilecek bir olay değildir. Bu konuda sivil çözümler üretilmek zorunluluğu vardır. Bütün ilgili birimler arasında sürekli yenilenen ve geliştirilen stratejilerin oluşturulması ve koordinasyonun tam olarak sağlanabilmesi temin olunmalıdır. 

4- 2803 sayılı Kanun'un Ek 5. maddesinde yer alan önleyici dinleme, teknik takip v.b dışında Jandarma'ya açıkça istihbarat toplama görev ve yetkisi verilmemiştir. Jandarma bu yetkisini 2559 sayılı Kanun'un ek 7. maddesi ile Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinden almaktadır. 

Polise, siyasi polislik görevinden dolayı ülke seviyesinde istihbarat faaliyetinde 
bulunma görev ve yetkisi yükleyen 2559 sayılı Kanun'un ek 7. maddesinden istifadeyle bu nevi görevi bulunmayan Jandarma'nın da ülke genelinde istihbarat toplama görev ve yetkisi sonucu çıkanlamaz. Jandarma'nın bu yetkisi, kendi faaliyet alanı ile sınırlıdır. Jandarma, gerekli görüldüğünde suçlann önlenmesi amacıyla, mülki görevi gereği olarak istihbarat toplama faaliyetini, mülki amirin izni ve ilgili güvenlik kuvvetleri ile işbirliği ve koordinasyon sağlanmak şartı ile polis bölgesinde de yapabilmesi mümkün bulunmaktadır. 

Bir an için Jandarmanın da ülke düzeyinde istihbarat yapma görev ve yetkisi kabul edilse bile polis ve jandarmanın birbirlerinin sorumluluk alanlarında diğer emniyet asayiş hizmetlerinin ifasında olduğu gibi sınırlı ve süreli olarak istihbarat görevinin iflasında da mahallin mülki idare amirinden izin alacakları, kolluk amirlerinin böyle bir izni vermeye mezun olmadıktan, İl Jandarma Komutanlarının İstihbarat Şube Müdürlüğü emrinde görevli personeli ancak, İl Jandarma Komutanlığının sorumluluk sahasında istihbarat faaliyetlerinde 
bulunmak maksadıyla görevlendirebileceği, birden fazla İTİ ilgilendiren hallerde iznin, İçişleri Bakam, İllerde Valilerin ve ilçelerde Kaymakamların yetkisi cümlesinden olduğu, istihbarat hizmetlerinin icrasında mülki amirden izni alınmamasına yönelik istisnai bir düzenlemenin de bulunmadığı, bir diğerinin sorumluluk alanında görevlendirilen kolluğun ilgili kolluk ile işbirliği ve koordinasyonu sağlamaktan, zira ülke düzeyinde istihbarat toplama görev ve yetkisi ihtilafsız bulunan polisin, Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri 
Yönetmeliği ' nin 154. maddesi; Jandarmanın sorumluluk alanında, polis tarafından; siyasi emniyetle ilgili ya da emniyet ve asayişle ilgili haber toplama faaliyetlerinde; Jandarma'nın bu görevlilere gerekli yardımı yapacağı, buna karşılık polisin yapacağı çalışmalardan ve edindiği bilgilerden, Jandarmaya bilgi vereceği öngörürken, Jandarmanın, polis bölgesinde yapacağı haber toplama faaliyetinden ise polise bilgi vermeyeceğini ileri sürmek hukuken kabul göremez. 

5397 sayılı Kanun ile Jandarma'ya, Kanun'da belirtilen suçların önlenmesi için, diğer istihbarat hizmetlerinde olduğu gibi yine kendi sorumluluk alanında, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimi tespit edebilme, dinleyebilme, sinyal bilgileri değerlendirebilme, kayda alabilme yetkisi tevdi edilmiştir. Kanun koyucu bu düzenlemede de Jandarma'ya açıkça ülke düzeyinde istihbarat yapma yetkisi vermekten sakınmış, kendi sorumluluk alanında istihbarat toplama yetkisi tanımakla yetinmiştir. Polise bu Kanun çerçevesinde yapacağı istihbarat için 2559 sayılı Kanun'da olduğu gibi yine sorumluluk alam sınırlaması 
getirmemiştir. 

5397 sayılı Kanun'un Jandarma sorumluluk alanında nasıl uygulanacağı açık değildir. İletişimin tespitine v.b konu kişi ve kişilerin ikamet ettiği veya görüşmeyi yaptığı yerin mi yoksa faaliyetinin gerçekleştirildiği yerin mi esas alınacağı, kendi sorumluluk alanında gerçekleşmesi muhtemel suçların önlenmesi amacıyla polis bölgesinde ikamet eden, faaliyette bulunan, mukim olan kişilerin iletişiminin dinlenip dinlenemeyeceği, bu durumlarda, Jandarmaca ifa edilmekte olan iletişimin dinlenmesi faaliyetinin polise devredilmesi zorunluluğu bulunup bulunmadığı konusu aydınlatılmaya muhtaçtır. Belirtilen 
hallerde, Jandarma kendi sorumluluk alanından taşarak istihbarat faaliyetinde bulunabilecek, zorunlu olarak kendi sorumluluk alanı dışından kaynaklanan ancak, kendi bölgesine sirayet edebilecek suçların önlenmesi amacıyla bölgesi dışında da istihbarat yapması gereği ileri sürülebilecektir. Jandarma'ya usulünce verilmiş bir mahkeme karan gereğince önleme dinlemesi kapsamında bulunan kişinin ikametinin ve iletişim kaydının Jandarma bölgesinde bulunduğu farz edildiğinde, bu kişinin jandarma alanından polis sorumluluk alanına pek çok 
kez girip çıkması halinde iletişimin dinlenmesi, teknik takip v.b konularda bu yetkinin nasıl kullanılacağına, Jandarma' nın mahkeme kararma rağmen bu görevini polise devretmek zorunda olup olmadığına cevap bulunmalıdır. 
Bu nedenle, 5397 sayılı Kanun gereğince, Jandarma 'nın belirtilen suçların 
önlenmesi amacıyla kendi sorumluluk alanında iletişimin tespiti v.b konularındaki görev ve yetkisini nasıl kullanacağı yönünde diğer güvenlik güçleri ile ortaya çıkabilecek olası olumsuzlukları önlemek, tesis edilen işlemlerin, elde edilen delillerin hukuka aykırı olmasının önüne geçmek bakımından, 5397 sayılı Kanun'un 2.maddesi ile 103.1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa eklenen 5.maddede öngörülen iletişimin dinlenmesinin 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ek 7 nci maddesinin onuncu fıkrası hükmüne göre kurulan merkez tarafından yürütülmesi, 5271 sayılı Kanunun 135 inci maddesi kapsamında yapılacak dinlemelerin de bu merkez üzerinden yapılması yani tüm iletişimin dinlenme 
iş ve işlemleri tek merkez tarafından icra edilmesi şeklindeki uygulama yürürlüğe girene kadar bütün bu hususlarda mevzuat düzenlemesi yapılması gereği açık bulunmaktadır. 

5-Komisyonumuzca, Hakkari İl Jandarma Komutanlığından, istihbarat 
personellerinden hangi görevlilerin, hangi görev gereği, nerelere görevlendirildikleri hususunda bilgi istenmiş, ancak anılan Komutanlıkça, görevlendirilen personelin isimlerinin bildirilmesinin Kanunen yasak ve sakıncalı olduğu gerekçesiyle bu bilgiler gönderilmemiş, yapılan görevlendirmelerin mahiyeti hakkında da açık ve kesin bir bilgi ve belge ibraz edilmemiştir. Dolayısıyla Komisyonumuzca, bu görevlendirmelerin içeriğini anlamak imkanı 
bulunamamıştır. Belirtilen nedenlerle, Hakkari İl Jandarma Komutanlığınca Hakkari İl Merkez, Şemdinli ve Yüksekova İlçelerinde görev yapmak üzere Jandarma Astsubayları Ali Kaya ve Özcan İldeniz'in dava konusu olan 09.11.2005 günü Şemdinli İlçesinde görevlendirilmeleri haricinde 09.06.2005-27.01.2006 tarihleri arasında toplam (185) kez muhtelif istihbarat personeli görevlendirildiği, bu görevlendirmelerin polis sorumluluk alanında da olabileceği hususu göz önüne alındığında, Jandarma sorumluluk alanı dışında mülki amir onayı obuadan, ilgili güvenlik birimi ile işbirliği ve koordinasyon sağlanmadan adli ve mülki görev kapsamında ifa olunan istihbarat toplama iş ve işlemleri ile istihbarat hizmetleri yanında operasyonel faaliyet yürütmelerinin de 
mevzuata aykırılık teşkil edebilecek olması nedeniyle konunun İçişleri Bakanlığınca denetlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. 

6- Hakkari İl Jandarma Komutanlığınca Şemdinli İlçesinde Umut kitap evi sahibi plan ve terör örgütü ile ilişkileri olduğu nedeniyle Seferi YILMAZ isimli şahsın, 22.08.2005 tarihinden itibaren Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinden 5397 sayılı Kanun uyarınca alınan iletişimin dinlenmesi ve teknik takip yapılması karan ile anılan şahsa gelecek olan bir paket bilgisinin Hakkari Valiliği, Hakkari İl Emniyet Müdürlüğü, MİT Bölge Müdürlüğü ile diğer ilçe emniyet birimlerine ulaştırılmadığı belirtilmektedir. 

Seferi YILMAZ, Emniyet Genel Müdürlüğü, Hakkari İl Emniyet Müdürlüğü, MİT 
Bölge Müdürlüğü, Şemdinli ve Yüksekova İlçe Emniyet Müdürlüklerince hakkında istihbarı çalışma yürütülen bir şahıs değildir. Emniyet Genel Müdürlüp İstihbarat Daire Başkam Sabri UZUN'un Komisyonumuza verdiği ifadesinde ve sunduğu imzasız bilgi notunda" Seferi YILMAZ hakkında, 09 Kasım 2005 olayları öncesinde ve sonrasında Başkanlıklarınca Hakkari İstihbarat Şube Müdürlüğünce yürütülen herhangi bir istihbarı çalışma bulunmadığı, Hakkari İli Jandarma birimlerince Seferi YILMAZ'a gelecek bir paket konusunda kendileri ile bu bilginin paylaşılmadığı", Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün 08.02.2006 tarih ve  2006/63 sayılı yazısında; " Anılan kişi hakkında İlçe Emniyet Müdürlükleri arşiv ve istihbarat kayıt bulunmadığı, ancak Seferi YJJLMAZ'ın Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü'nün 03.04.2001 gün ve B.O2.0.PPG.O.12320-12320-5297-5 sayılı genelgesi kapsamında 'Takipli Şahıslar" arasında yer aldığı", Yüksekova Üçe Emniyet Müdürlüğü'nün 16.02.2006 tarih ve 2006/79 sayılı yazısında; "Seferi YILMAZ hakkında İlce Emniyet Müdürlükleri arşiv kaydı bulunmadığı," hususuna işaret edilmektedir. 

Belirtilen Emniyet birimlerinde bu şahsın terör örgütü ile ilişkisi nedeniyle hakkında Jandarma birimlerince iletişimin dinlendiğine, istihbarat toplandığına dair bir bilgi ve kayıt bulunmamaktadır. Hakkari İl Jandarma Komutanlığı'nın bahse konu şahsa bir paket geleceği yolunda Hakkari İl Emniyet Müdürlüğü'ne "Faks Mesaj Formu" ile bilgi vermesi 16.11.2005 tarihine, Seferi YILMAZ'm kullandığı GSM'in dinlenmesinin sona erdirildiği tarihten 15.11.2005 tarihinden bir gün sonrasına, 09.11.2005 günü meydana gelen patlamadan ise 6 gün sonrasına rastlamaktadır. Bu mesaj formunda; " Bir örgüt mensubuna verilmek üzere göndericinin narh market, alıcının da Şemdinli ilçesinde umut kitap evi adresli olan bir paketin gönderildiği ve bu paket içerisinde örgüte ait elektronik cihazların bulunduğu", faks mesaj formunun yorum ve öneriler bölümünde ise " Örgüte telim edilecek olan paketin posta ve kargo şirketlerinden takip edilerek yakalanabileceği değerlendirilmektedir." denildiği görülmektedir. 

8. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA GELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 6

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA GELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN 
DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 6 



"Hukuk Devleti", "Polis Devleti" deyiminin karşıtı anlamında Sanılmaktadır. O nedenle burada kısaca polis devleti anlayışını görmek gerekir. "Polis devleti", on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda Kara Avrupası ülkelerindeki mutlakıyetçi rejimleri açıklamak için kullanılan ve ilk kez Almanya'da ortaya çıkmış bir kavramdır. Polis devleti, "kamunun refahı ve selameti için, her türlü önlemi alabilen, bu amaçla kişilerin hak ve özgürlüklerine alabildiğine müdahale edebilen, onlara külfetler yükleyen ve fakat tüm bunları yaparken idaresi hukuka bağlı olmayan" devlet demektir. Polis devleti anlayışında devlet hukuka bağlı 
olmadığına göre, devletin eylem ve işlemlerinin yargı tarafindan denetlenmesi de söz konusu değildi. "Polis devleti" ifadesindeki "polis" kelimesi sadece "kolluk" anlamında değil, daha geniş bir anlamda, kamunun refah ve selametini sağlamaya yönelik tüm devlet faaliyetleri anlamında kullanılıyordu. Devletin bu faaliyetleri yürütebilmek için sahip bulunduğu sınırsız ve denetimsiz güç ise "polis kudreti" olarak adlandırılıyordu. Kısaca "polis" deyimi hiçbir sınır ve denetim tanımayan kamu kudreti anlamına geliyordu. Bugün de idaresi hukuka bağlı olmayan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlamayan devlet tipi için "polis devleti" tabiri kullanılmaktadır. 

Devletin bütün işlemlerinin hukuk kurallarına uygun olması, hukuk devletinin başlıca varlık şartlarından birini oluşturmaktadır. Hukuk kurallarına uymayı sağlayacak mekanizmada, devletin eylem ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması akla gelmektedir. Yürütmenin yargısal denetimi bütün demokratik ülkelerde yerleşmiş bir kuraldır. Hukuk devleti denilince ilk olarak yürütmenin hukuka bağlılığı ve yürütme işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması akla gelmektedir. Bunu daha çok tarihî sebeplerle açıklamak mümkündür. Hukuk devleti ilkesinin mücadelesinin yapıldığı geçen yüzyıllarda yürütme organı genellikle kral ve onun bakanlarından oluştuğu için, bu dönemlerde kişi haklarına karşı saldırıların ancak yürütme organından gelebileceği, dolayısıyla vatandaşların hukukî güvenliğinin sağlanabilmesi için yürütme organım hukukla 
bağlamanın gerekli ve yeterli olduğu düşünülmüştür. Kişi haklarının millî iradeden doğan yasama organına karşı da korunmasının gerekebileceği, tarihî bakımdan daha sonraları ortaya çıkan ve benimsenen bir düşüncedir. Nitekim yasama organının yargısal denetimi bazı demokratik ülkelerde (Ör. İngiltere gibi) henüz kabul edilmemiştir. Halbuki idarenin işlemlerinin yargısal denetimi hemen hemen bütün demokratik ülkelerde kabul edilmiştir Gerek 1961 gerekse 1982 Anayasasında Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri belirtilirken, adalet anlayışı içinde insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmaktadır. Bu nitelikler arasında geçen "hukuk devleti" 
ifadesini Anayasa Mahkemesi yukarıda da zikrettiğimiz gibi şöyle açıklamaktadır: "Hukuk devleti demek, insan haklarına saygı gösteren ve bu haklan koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk ve Anayasa uyan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı bulunan bir devlet demektir" Hukuk devleti ne demektir? "Hukuku olan Devlet" denilecek olursa; bu durumda tüm Devletlerin hukuk devleti olması gerekir. Zira her devletin şöyle veya böyle bir hukuku vardır. Şu halde, Hukuku olan devlet demek bu anlamda "Devlet" demekten başka bir anlam taşımaz. Yani Hukuku olan devleti açıklamanın bir anlamı yoktur. Ne var ki yöneticiler genelde Hukuk Devletini, Hukuku olan Devlet anlamında algılar ve uygularlar. Oysa bu devlet olsa olsa "kanun devleti" olabilir. 

"Hukuk devleti", Pozitif hukuka sahip devlet demek olsaydı, Hammurabi Kanunları da bu meyanda hukuk devletinin kılıfı sayılabilecektir. Bu gerçek karşısında, "Hukuk Devleti aslında bir Adalet Devleti olmaktadır. Ancak "adalet" "herkesin hakkettiğini vermek" olmasına rağmen, bu kavram sanki sadece "herkese hakettiği cezayı vermek" şeklinde anlaşılmış ve algılanmıştır. Oysa meselenin "insan haklan", 'İnsanlık onur ve değeri" gibi beynelminel boyutu da vardır. Denilebilir ki, doğru bir şekilde "insan hakkı" esası gözönünde 
bulundurulmadıkça "adalet" anlayışına, dolayısıyla "hukuk devleti" esasına ulaşmak mümkün değildir. Şu halde, Hukuk Devleti kavramı, doğru bir insan haklan anlayışına dayanmadıkça dış dünyada gerçeklik kazanamaz. Hangi toplumda insan haklan, gerçekte her birey için sağlanabiliyorsa, Hukuk Devletine giden yolun yansından çoğu alınabilmiş demektir. Aynca herkese emeğimin karşılığı da verebiliyorsa o toplum gerçek Hukuk Devletine kavuşmuş 
demektir. Hukuk Devletinin göstergesi, Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge gibi düzenleyici işlemlerin sayıca çokluğu değildir. Örgütlü zulüm, bazen en ince hukuk tekniği ayrıntılarına kadar düzenlenmiş olabilir. Bu bir kanun devleti sayılabilir; fakat o da bir Hukuk Devleti değildir.

Üzerine "çağdaşlık" damgası vurarak bir kurala "adalet" esasını getirmiş havası 
vermek mümkün değildir. Bu şekilde güçlü çıkar gruplarının topluma hakim olmasının adalet ve hukuk devleti ile hiçbir ilgisi yoktur. 
Belirtelim ki, "demokrasi" tek başına "Hukuk Devleti'ne olan ihtiyacı karşılamaya yeterli değildir. 1789 Fransız Devriminin, eski Yunan'dan alarak tekrar hukuk pazarına sürdüğü Demokrasi, Hukuk Devleti'ne ulaşmak için ileri sürülen yöntemlerden biridir. Başka güvencelerle beslenmeyen bir demokrasi "çoğunluğun diktatörlüğüne" yol açabilir. Zulmü tek kişi de yapsa, çoğunluk da yapsa, zulüm zulümdür. Nitekim bir çok ülkede 'Temsili Demokrasi" altında bu zulüm yapılabilmektedir. Halk demokrasiyi ciddiye almadıkça, bir oyun olarak seyrine baktıkça ve her seçimde bir "figüran" olarak oyuna katılmaya razı 
oldukça gerçek Hukuk Devletine kavuşmak mümkün olamayacaktır. Bu bir "avcılık" oyunu olur. Unutmamalıdır ki, demokrasi Hukuk Devletine ulaşmada bir araçtır. Kuvvetler ayrılığı da demokrasi gibi Hukuk Devleti için sadece bir araçtır. Gerçek güç, tek ve çoğu kez çıkar gruplarının elinde ise çok defa görünürde bu kuvvetler ayrımından söz edilebilir. Perde arkasında hakim olan güç oligarşi ise, kuvvetler ayrılığı pekâlâ bu güce hizmet eden bir araç olabilir. Çoğulculuk, çok partili sistem ise bu durumda Hukuk Devletinden çok oligarşi içindeki dengeyi ve uzlaşmayı sağlamak için kullanılır. Örgütlenme hürriyeti şöyle dursun, 
düşünce açıklama hürriyeti bile tanınmaz. Resmi görüşe aykırı gelen düşünceleri zihinden geçirmek bile yasaklanabilir. Demokrasi ile Hukuk Devleti özdeş değildir. Hukuk Devleti amaç demokrasi ise araçtır. Bu araç bilinçli ve erdemli kişilerin eline veriliyorsa, gerçekten de Hukuk Devletine varabilmenin en iyi aracı olabilir. Buna karşılık, toplumdaki bireylerin çoğunluğunun "Adalet Devleti" amacı üzerinde hiçbir açık düşünceleri yoksa, "Adalet" terimi altında onlara benimsetilen kavram, acımasızca cezalandırma ve kimseye göz açtırmama ise, 
çağdaş teknolojiden yararlanan son moda propaganda araçları ile oylar etkilenebiliyor ve güdümlenebili yor ise, bu tür bir demokrasi asla hukuk devletini gerçekleştiremez. "Kanun maddeleri" tek başına, hukuk devletini yansıtmaz. Bu maddeler değişmez değer olan "adalet" ilkelerine dayanmadıkça bir anlam ifade etmezler. Oysa günümüz anlayışına göre, kanun, tüzük, yönetmelik ve yönerge külliyatı değişinceye kadar tartışmasız, mutlak değerlerdir. Ne var ki, kanun koyucu bu hükümleri bir kez değiştirdi mi, değişen ister en üst düzeyde yer alan Anayasa olsun isterse en alt düzeydeki bir yönerge olsun, değişen yapraklar külliyattan çıkarılır ve çöp sepetine atılır. Yeni kurallan uygulayan hâkim ve idareci bu kuralm adalete uygun olup olmadığını tartışamaz. Ceza kuralını tatbik eden hâkime takdir hakkı verilmezse ağırlaücı ve hafifletici sebeplerle yetinir. Böyle bir yetkisi yoksa zahmete gerek kalmadan hukuku uygular geçer. Hukuk devleti "bilinçli olarak, hukukun gerçekleştirilmesi amacına yönelik olarak kurulmuş ve örgütlenmiş olan devlet" olarak tanımlayanlar vardır. Bu sadece şekli bir tanım olabilir. Zira, devlet gücü hukuka ve kanuna bağlanmış ise devletin tasarrufları bağımsız mahkemelerce gözden geçirilebiliyorsa, kanun yollarına gitme imkânı varsa, bütün bunlar şeklî bakımdan hukuk devletinin varlığını gösterir. Oysa, hukuk devleti gerçekte maddî açıdan kamu gücünün "adalet" icra ve gerçekleştirme yükümü altında olduğu devlettir. Bir başka biçimi ile hukuk devleti "Kamu gücünün pozitif hukuk kurallan ile bağlı olduğu 
devlet" şeklinde tanımlanmaktadır. Oysa, devlet gücünü fiilen elinde tutan ve kullanan baskı grubunun iradesi "değişmez ahlâkî değerler" temeline dayanmıyorsa, o kamu gücünün hukuk kurallan ile gerçekten bağlı olduğu söylenemez. Pozitif hukukun kayıtladığı irade yine pozitif hukuku koyan ve açıklayan irade ise, buradaki bağımlılık bir görünüşten ibarettir. Şu halde, 
kayıtlayan pozitif hukukun temel ilkeleri, gerçek ve değişmez ahlâkî değer ilkeleri olmalıdır ki, gerçekten hukuka bağlılıktan söz edilebilsin. 

Şekli anlamda hukuk devletinin özelliklerinin bulunması, o devleti hukuk devleti kumaya yetmez. Şu halde bir devlete, hukuk devleti niteliği tanıyabilmemiz için bunu bir değerler dizisine göre ölçmemiz gerekecektir. Anayasanın ve hukuk üstü normların önemi burada kendisini göstermektedir. 
Hukuk devletinde suç ve suçlu ile mücadele, kural ve kaidelere bağlı olarak yürütülür. Devlet, suç örgütlerine nazaran eylemleri daha sıkı kayıtlara tabi, hareket serbestisi daha dar alanda faaliyet gösterir. Devletten, demokratik olmak, insan haklarına saygı göstermek, hukuk devletinin gereklerine uygun davranmak gibi sınırlan tebellür etmiş bir manzume içinde, hiçbir kural ve kaide tanımayan suç organizasyonlarını meşruiyet içinde kalarak etkisiz kılması beklenir. Hukuk Devleti olmak, az yetkiyle, çok iş yapmayı gerektirir. Hukuk 
devletinde tüm hukuk dışıhklardan, kanunlarla tayin edilen usul ve esaslar içinde hesap sorulur. Hukuk devleti, ilkeleri gereği, başına bela olarak gördüğü gaileyi bertaraf etmek için, bir çok kere pek çok kurum, kuruluşun devasa zaman, emek, personel kaynaklarını tahsis eder. Bazen bu çabalardan, tahsis ettiği insan, para ve teknolojik gücüne oranla arzuladığı sonucu da alamaz. Mücadele ettiği gaynmeşru gücün etkinliğini kısa zamanda kıramaz. 

Devletin bu faaliyeti toplum üzerine ciddi maddi ve manevi yük bindirir. Böylece toplumda, Devletin kendisine tanınan yasal zeminde kaldıkça suç örgütleri ile baş edemeyeceği zehabı hakim olur. Toplumun bu kuşkusunu, suç şebekelerinin ortaya çıkarılması, tesirsiz bırakılması görevini üstlenenlerce muhtelif gayelerle korunması, kollanması, bunlardan menfaat temin edilmesi olgusu besler. Toplum, hukukun üstünlüğü ile devletin bekası arasında tercihe zorlanır. Devletin bekasının, hukuk devletine özgü kurum ve kurallarca temin edilemeyeceği fikri hakim olur. İşte bu haleti ruhiye içinde bulunan topluluğa, Devletin artık bilinen yapısı içinde, kendisine giydirilen hukuk devleti elbisesinin dar geldiği, asıl çözümün yasa dışı yöntemlerinde kullanılabileceği bir suç politikası tayin edilmesi gerektiği inancı hakim olur. Özellikle devletin ve ulusun birliğine ve tümlüğüne yönelik faaliyetler, bu inancı daha da pekiştirir. Aynı duygu ve düşünceleri paylaşan, devlet aygıtı içindeki bazı kesimlerde bu 
inançla topluluğun hislerine uygun düşen eylemlere girişir. Böylece hukuk dışında döllenen ve gelişen bu zihni tümör, hukuk devleti içinde kendine yer açmaya, hatta onu kuşatmaya, gittikçe meşruiyet sağlamaya, devletin eylemlerinde hukuka uygun davranması ilkesini sarmaya, demokrasi, açıklık, şeffaflık gibi modem yönetim umdelerini boğmaya kadar işi ileri götürebilir. Soğuk savaş döneminde ulusal korkuya dönüştürülen kimi uluslararası 
ideolojileri, sonra da veçhe değiştirerek muzu- addedilen kimi yerli düşünce ve hareketleri de içine alan oluşumları tehdit olarak algılayan devletin gerçek misyonunu kendilerinin üstlendiklerini düşünen resmi-sivil bir kesim, gerektiğinde benimsedikleri misyondan, izlenmesi zorunlu rotadan saptırıldığını düşündükleri devleti, devletin diğer anayasal kuruluşlarına rağmen son tahlilde savunacak ortak bir paydada buluşurlar. Devlete, anayasal karakteri ve bilinen düzeni dışında kamusal bir derinlik bahşederler. Devletin derinliklerine 
kök salan hücrelerde yaşarlar. Gün ışığına, kendilerince ülkenin ve devletin esenliği zora girince çıkarlar. Devletin demir yumruğunu amansızca devlet düşmanlarına vururlar. Son derece hızlı ve kati sonuç alırlar. Toplumu bu beladan kurtarırlar. Tekrar geldikleri yere geri dönerler. Şartların yeniden müdahale etmelerini gerektirmesine kadar sabırla beklerler. Hukuk 
devleti, hukukun üstünlüğü gibi tüm insanlığm büyük acılar ve yıkımlar sonucunda ulaştığı bu harikulade içtimai değerler ortamında sorunlara yeterli ve etkin çözüm üretemediğini savlarlar, bu değerlerin zevalinde kendi yaşam kaynaklarını bulurlar. İncelenen olaylar içinde şüpheli olarak vasıflandırdığımız beş olayı, Devletimizin meşru düzeni içinde yer alan bir örgütlü Kurum ve Kurulusun işlediği veya işlettiğine dair Komisyonumuzun bir tespiti olmamıştır. Devlet içinde illegaliteyi benimsemiş, terörle mücadelede hukuk dışı usul ve metotları kendine rehber edinmiş, bu mücadeleyi Ülkemizin 
Avrupa Birliği hedefinden sapmasında zemin olarak kullanmak, bölgede suni gerginlik yaratmak, olayları tırmandırmak, böylece olağanüstü şartlan hazırlayarak bölgede olağan dışı yönetimi empoze etmek isteyen bir odağın varlığına da rastlanmamıştır. Ancak, bölgede ilgili bölümlerde değinildiği üzere, olayların tüm çıplaklığıyla görülmesi mümkün olamamıştır. Komisyonumuz, belirtilen eylemler aydınlatıldığında, bu eylemlerin tümünün altından PKK terör örgütünün çıkması halinde şaşkınlığa düşmeyecektir. Zira, örgütün içinde veya örgüt disiplini dışında baza örgüt üyelerinin kişisel menfaat sağladıkları, yöre insanını şahsi birikimi için haraca bağladıkları bilinmektedir. Komisyonumuza ulaştırılan belgelere göre, PKK terör örgütü adına bölgede yoğun bir sözde 
vergilendirme faaliyeti yürütülmektedir. Esnaf ve iş adamlarına ERNK makbuzları ile bazen yüklü miktarda sözde vergi salınmaktadır. Bölge de faaliyet gösteren sözde gümrükçü olarak bilinen Sabri (K) isimli terör örgütü üyesinin babasına bir hayli miktarda para verdiği, yine aynı bölgede sözde üst düzey görev yapan bazı terör örgütü mensuplarının bir başka ülkeye şahsi hesaplarına para temin etmeleri nedeniyle kaçtıkları bilgisi, belirtilen olguyu teyit etmektedir. Gerek örgüt disiplini içinde gerekse şahsi birikimi için belirlenen sözde vergilerin 
ödenmemesi terör örgütü veya örgüt üyesinin hışmım çekmekte, genellikle korkutma ve tehdit amaçlı bombalama eylemleri gerçekleştirilmekte, örgüt bu tarz eylemi çoğu kez üstlenmemektedir. Bu nedenle, şüpheli olarak vasıflandırılan kimi bombalama eylemlerinin, aktarılan saik ile PKK terör örgütünce işlenme olasılığı göz ardı edilmemelidir. 

Tüm faili meçhul olaylarda olduğu gibi Komisyonumuzca incelenen ve faili meçhul kalan olaylar da Devletin üzerinde bir ur olarak kalmaktadır. Faili meçhul olaylar "güvenlik açığına" neden olmakta, her oluşan faili meçhul olay, Devlete, adalete, hukuka beslenen itibarı zedelemektedir. Suç kataloğu içinde bu olaylar hakim yapı arz etmektedir.Ülkenin suç profili bu me'şum olguyla uluslararası arenada anılmaktadır. Bu suçlardan etkilenenler maddi manevi büyük acı ve yıkımlarla boğuşmaktadır. Devletimiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bu cümleden açılan davalarla uğraşmakta, ciddi tazminat ödemelerine 
muhatap olmaktadır. Aydınlatılmayan bir çok faili meçhul olayın, Devletin üstüne yamanmasına ortam hazırlanmaktadır. 

Bölgede meydana gelen bazı patlama ve ölüm olaylarının failleri konusunda halk 
terör örgütünün yayın organlarının beyanlarına olması gerekenden daha fazla itibar edebilmektedir. Terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği kesin olan olaylarda bile suçtan zarar gören kişiler, terör örgütünün yayın organı tarafından olayın üstlenildiği açıklanıncaya kadar tereddütte kalmakta; bu açıklama yapılmadığında ise, olayın terör örgütü tarafından yapıldığını kabullenmemekte dir. Bu çok ciddi bir sorun olup, her türlü provakeye ve yanlış yönlendirmeye yol açabilmektedir.

Hal böyle olunca, ülkemizde faili meçhul olayların aydınlatılması yönünde yeni bir sinerji yaratılmalıdır. Devletin tüm kurumlan bu hizmetin ifasmda her türlü imkam kullanarak tam bir azim ve kararlılıkla çalışmalıdır.Anılan konuda var olan kadro, bilgi, teknoloji eksikliği acilen giderilmelidir. Olayın soruşturması, konusunda uzman, yeterli teknik teçhizatla donatılan görevlilerce yapılmalı, özellikle Hakkari İlinde yoğunlaşan bombalama eylemelerine ilişkin kollukça hazırlanan soruşturma dosyalarının önemli eksikliklerle malul olduğu dikkate alınarak, hal çaresi bulunmalıdır. Şu hususu tekrar vurgulamakta yarar vardır ki; Haziran 2005-Aralık 2005 tarihleri arasında Hakkari Merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen bombalama olaylarından 09.11.2005 günü Şemdinli ilçesinde Umut Kitap evinde gerçekleşen bombalama eylemi hariç toplam (17) bombalama eyleminden (5) bombalama eylemi, Komisyonumuzca 
şüpheli bulunmuş, bir yere oturtulamamıştır. Bombalama eylemlerinin (12)'sinin PKK terör örgütünce işlendiğine ilişkin kanaat edinilmiştir. Bombalama olaylarının artış nedenini incelerken, şüpheli olarak nitelenen eylemleri de göz önüne alarak değerlendirmekte zorunluluk bulunmaktadır. 

Komisyonumuzun anılan suçların faillerini yakalamak ve adalete teslim etmek görev ve sorumluluğu bulunmamaktadır. Komisyonumuz bölgede bazı şüpheli bombalama eylemlerine vurgu yapmaktadır. Devletten beklenen, bölgede son aylarda meydana gelen ve şüphe uyandıran tüm bombalama eylemlerini en kısa zamanda açığa çıkarmaktır. Devletin ilgili Kurumlarının dikkati bu yöne çekilmekte, bu kurumlarca gösterilen çabaların yoğunlaştırılmasını istemektedir. 

Aydınlatılmayan eylemleri, devletin işlediği kanısının yayılması tehlikesi vardır. Devlet içinde veya dışında devlet adına, özellikle terörle mücadele konusunda yasa dışı işler yapılmasına göz yuman birim veya görevlilerin varlığı algısı, bir dip dalga etkisi yapmaktadır. Devlet bu dalganın önünü alacak inandırıcı ve etkin bir tutum benimsemek zorundadır. Bu meyanda yapacağı çalışmalarda İdarenin ve Yargının işlevinin her türlü teredüt ten azade olarak tecellisi için tüm kişi ve kurumlar eksiksiz bilgi ve belge desteği ile katkı yapmalıdır. Bu olaylar vesilesiyle ortaya çıkan durumu ülkemiz, hukuk devleti ve gün ışığında yönetim adına bir kazanıma dönüştürmelidir. 

Her olayın ayn ayn ele alındığı bölümlerde ortaya konulduğu ve sonuç kısmında 
belirtildiği gibi; 

1- Hakkari İl merkezinde meydana gelen olayların tümünün, 
2- Yüksekova İlçe merkezinde vuku bulan bombalama eylemlerinden; 29.07.2005 tarihinde İlçe Emniyet Müdürlüğü önü çöp tenekesinde patlama, 02.10.2005 tarihinde Stadyum yanı ikiz binalar apartmanı yanında patlama, 31.08.2005 tarihinde Akarsu İş Merkezinde patlama, 24.10.2005 tarihinde Askerlik Şubesi nöbet kulübesi altında patlama eylemlerinin, 
3-Şemdinli İlçe merkezinde ise; 05.08.2005 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı misafirhanesi önünde patlama, 07.10.2005 tarihinde Bayraklı Döviz A.Ş'ye ait araçta patlama, 29.10.2005 tarihinde İlçe Emniyet Müdürlüğü binası makam odası hizasında patlama, 01.11.2005 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı gazinosu önünde patlama olaylarının, PKK Terör örgütü tarafından işlendiğine ilişkin Komisyonumuzca yeterli bilgi ve bulgulara ulaşılmıştır. 

1-Yüksekova İlçe merkezinde; 02.09.2005 tarihinde Van Erciş Otobüs Firmasına 
ait araçta patlama, 15.09.2005 tarihinde Zağroş İş Merkezinin 3. katında patlama, 20.10.2005 tarihinde Huzur Et Lokantası önünde patlama, 28.10.2005 tarihinde Zağros İş Merkezinin 5. katma roketli saldırı, 

2-Şemdinli İlçe merkezinde; 01.09.2005 tarihinde Dünya Banş Günü 
kutlamalarındaki patlama olaylarının ise, Bu eylemlerin hangi kişi veya kişiler tarafından hangi amaçla işlendiğine dair somut bilgi ve belgelere de erişilemediği, bu nedenle bu konuda bir yorumda bulunmanın, fikir yürütmenin hukuksal temelden yoksun olacağı, spekülasyondan öteye geçmeyeceği 
kanaatine varılmıştır. 

B) Komisyonumuz, Şemdinli ilçesinde 09.11.2005 tarihinde Umut Kitap evinde 
meydana gelen patlama olayı ile ilgili olarak; Müsbet olay Raporun 6. bölümünde etraflıca irdelenmiş, bu çerçevede,Van Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/750 Sor, 2006/32 Esas, 2006/3 id. Nolu iddianamesi, İçişleri Bakanlığı Müfettişlerince, İnsan Haklan Derneğince, T.BJVf .M İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunca konu ilgili hazırlanan Raporların ilgili bölümleri ile Komisyonumuzca bilgisine başvurulan Metin KORKMAZ, Seferi YILMAZ, Zeydan ÖZEL, Sedat TÖRE,AH KAYA, Özcan İLDENİZ, Veysel ATEŞ ve diğer şahısların beyanlarına raporumuzda yer verilmiştir. 

Yine Komisyonumuz 30.03.2006 tarihinde Şemdinli ilçesinde olayın meydana 
geldiği Özipek Pasajını ve Umut Kitabevini incelemiş ve gözlemlerde bulunmuştur. Bütün bu bilgi ve belgeler, yerinde yapılan gözlemler alt alta konulduğunda komisyonumuzda bir kanaat oluşmuş sa da, şüpheliler hakkında Van Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan İddianamenin Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildiği ve yargılamanın devam ettiği dikkate alınarak yargıya müdahale anlamına gelebileceğinden belirtilen konuda ayrıca bir görüş beyan edilmemiş, değerlendirme yapılmamıştır 

C) Tanju ÇAVUŞ'la ilgili olarak; Hakkari Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan 
iddianame üzerine Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığından dolayı 
belirtilen konuda ayrıca bir görüş beyan edilmemiş, değerlendirme yapılmamıştır. 

2- a) 2005 yılı Haziran ayından itibaren, Hakkari Ü Merkez jandarma sorumluluk 
bölgesinde; toplam (12) olay meydana geldiği, bunlardan (4)'ünde sadece mayın bulunduğu, (l)'in de çıkan çatışmada bir terör örgütü mensubunun ölü geçirildiği ve aynı olayda bir de mayın imha edildiği, (7) olayın içeriğinin mühimmat bulunması şeklinde olduğu, bu olaylarda toplam (30) el bombasının ele geçtiği, 

Yüksekova İlçesi jandarma sorumluluk bölgesinde: toplam (U) olay gerçekleştiği, bu olaylardan (3)'ünûn mayın patlaması olduğu ve bu patlamaların birinde (1) vatandaşın yaralandığı, (2) olayda mayın bulunduğu ve imha edildiği, (1) olayın el bombası atılması biçiminde gerçekleştiği, (S)'inin mühimmat bulunması şeklinde olduğu ve tüm olaylarda toplam (27) adet el bombası ele geçirildiği, 
Şemdinli İlçesi jandarma sorumluluk bölgesinde: toplam (11) olay gerçekleştiği, bu olayların (7)*sinin mayın patlaması, (l)'inin çatışma şeklinde olduğu ve bu olaylarda (S) personelin şehit olduğu, (26) personelin yaralandığı, (1) terör örgütü mensubunun da (1) el bombası ile ölü ele geçtiği, (2) olayda sadece mayın bulunup imha edildiği, (1) olayda sadece mühimmat bulunduğu, bu mühimmat arasında (3) tanesinin el bombası olduğu, incelenmiştir. 

b) Jandarma bölgesinde gerek arazi arama-tarama faaliyeti sırasında sığınakta v.b bulunan, gerek örgüt mensuplarından ele geçirilen silah ve mühimmatların PKK terör örgütüne ait olduğu değerlendirmektedir. 

c) Jandarma sorumluluk bölgesinde meydana gelen söz konusu olayların ağırlıklı olarak arazi arama ve tarama faaliyetleri sırasında mühimmat bulunması şeklinde gerçekleştiği incelenmiştir. Bulunan mühimmatların imhasına ilişkin uygulama konusunda, bu konudaki mevzuat hükümleri dikkate alındığında yapılan bazı hatalı işlemlere değinmekte yarar bulunmaktadır; 

Örneğin; Şemdinli kırsalında 27.10.2005 günü 11 kaleşnikof tüf, 3 el bombası, 4 fünye, 1 roketatar, 1 parçalanmış, S sağlam roketatar mühimmatı, 211 sevk fişeği, 2 takım terörist elbisesinin ele geçtiği belirtilmesine karşın, Komisyonumuza gönderilen bilgi ve belgelerde, bu suç eşyalarından özellikle el bombalarının seri no'lan gövde ve masalarındaki harf ve rakam gruplarının açıkça belirtilmediği imha edilenlerin de hangi usulle imha edildiğine dair bir belge ve tutanağa rastlanmamıştır. 

01.06.2005 gün ve 25832 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ve yürürlüğe giren "Suç Eşyası Yönetmeliğinin "Suç Eşyasına El Konulması" başlıklı 5. maddesinin 2. fıkrası "El koyma tutanağına el konulan eşyanın cinsi, miktarı, üzerindeki işaret yazı ve numaralan, stûr marka model ve ölçü gibi benzerlerinden ayırt etmeye elverişli bütün nitelikleri, takdir ettirilen değeri, hangi suçtan dolayı kimden, nereden ve ne suretle alınmış olduğu... 

Soruşturma evrakına eklenir" hükmünü içermektedir. 

Genel Kurmay Başkanlığınca hazırlanan "Türk Silahlı Kuvvetleri Birliklerinin 
Emniyet, Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) Görevlerinde Kullanılmasına İlişkin Planlama Direktifi" " EMASYA DİREKTİF inin "İç Güvenlik Harekatında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar" başlıklı bölümünde; 

"h. Operasyonlar da dahil olmak üzere terörle mücadele sırasında her türlü olaya ilişkin tutulacak resmi belge ve dokümanların zamanında, usulüne uygun olarak tam ve düzenli bir şekilde tutulması gerekir.Bu belgelerin şüpheli ve soru işareti taşıyan bir husus bırakmayacak şekilde gerekli ayrıntıyı ve bütün oluşu içermesi, güvenli ve tutarlı olması şarttır." denmektedir.

Jandarma Genel Komutanlığı, Kuvvet Komutanlıklarının... Patlayıcı Madde/ Şüpheli Cisimlerin Keşfi ve Zararsız Hale Getirilmesinde Görev Sorumluluklara ilişkin olarak; "MY 168-1 (A) Silahlı Kuvvetler Patlayıcı Madde/Şüpheli Cisimlerin Keşfi ve Zararsız Hale Getirilmesi Yönergesi" hükümlerine göre de, imhası gerekenlerin ise Yönerge hükümlerine göre tespiti yapıldıktan sonra imha edilmesi gerektiği belirtilmektedir. 

Bu nedenle, Adalet Bakanlığınca incelenen konuda olduğu gibi benzer tüm 
olaylarda, kolluk tarafından yürütülen soruşturma kapsamında delillerin eksiksiz 
toplanması ve soruşturmanın sağlıklı yürümesini teminen tüm Cumhuriyet 
Savcılıklarına tamim yazılması gerektiği kanaatine varılmıştır. 

d) Hakkari İl Emniyet Komisyonunca 2005 yılında alınan muhtelif kararlarda; 
•26.09.2004 tarih ve 52*37 sayılı TCK'nın 220, 221 ve 314. maddelerinde düzenlenen; Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, etkin pişmanlık, silahlı örgüt konu başlıkları kapsamında operasyonda yakalanmış yahut kendiliğinden teslim olmuş örgüt üyelerinin örgüt bünyesindeki faaliyetlerinin, hangi eylemelere karıştıklarının yargıya intikal etmesi önem arz etmektedir. Yeni TCK'nın 221.maddesindeki "...hakkında cezaya hûküm olunmaz." düzenlemesi nedeniyle terör örgütü mensuplarının suç işlenişine iştirak edip etmedikleri hususunda kapsamlı istihbarat çalışması yapılmasına; yargılama şamasında delil olarak değerlendirilebilecek nitelikte belgelendirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmesi" konusuna vurgu yapılmaktadır. 

11.10.2005 günü saat 10.00 sıralarında Hakkâri-Şemdinli-Altın su- Sikekiş Deresi bölgesinde; askeri araç konvoyunun intikali esnasında, teröristlerce tuzaklanan mayının patlatılması sonucu yol üzerinde 45 cm. çapında, 10 cm derinliğinde bir çukur oluşmuş, olay yerinde parçalanmış vaziyette bir Nokia 3310 marka cep telefonu ve parçalanmış metal parçalan bulunmuştur. 


7. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***